fbpx

Bu da Geçer Ya Hu

Bu da Geçer Ya Hu

 

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Pireler tellal, develer berber iken, eski çok eski bir diyarda dervişin biri, uzun ve yorucu  yolculuğunun sonunda bir köye varmış. Karşısına çıkan köy ahalisine kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sormuş. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu fakat Şakir diye biri olduğunu zengin ve müşfik misafirperver olduğunu söylemişler. Çiftliğini tarif edip oraya gitmesini tavsiye etmişler.

Derviş yola koyulmuş. Köylüler Şakir’in köydeki en zengin olduğunu ikinci zenginin ise Haddad  adında başka biri olduğunu anlatmışlar.

Derviş Şakir’in çiftliğine vardığında  çok iyi karşılanmış, iyi misafir edilmiş tanrı misafiri. Şakir de ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlarmış. Dost olmuşlar. Öyle ki muhabbetleri arttıkça artmış.

Yola koyulma zamanı gelidiğinde Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükr et.”demiş. Şakir ise: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer…” Demiş.

Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünmüş. Bir kaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşmüş. Şakir’i hatırlamış,eski dostuma bir uğramaya karar vermiş. Yolda rastladığı köylüler ile sohbet ederken Şakir den söz ettiğinde, “Haa o Şakir’mi” demiş , “O iyice fakirledi, şimdi Haddad’ın yanında çalışıyor.”

Derviş hemen Haddad’ın çiftliğine gidip, Şakir’i bulmuş. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad’ın hizmetkarıdır.

Şakir bu kez Derviş’i son derece mutevazi olan evinde misafir etmiş. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşmış… Derviş vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söylediğinde Şakir’den şu cevabı almış: Üzülme… Unutma,bu da geçer…”

Derviş gezmeye devam etmiş ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşmüş. Şaşkınlık içinde olup biteni dinlemiş köylülerden. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı içinde bütün varını yoğunu en sadık hizmetkarı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Artık Şakir Haddad’ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanı olmuştur.

Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: “Bu da geçer…”

Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i görmek için aynı köye yolunu düşürmüş. Ona bir tepeyi işaret etmiş köylüler. Tepede Şakir’in mezarı varmış ve mezar taşında şu yazılıymış: “Bu da geçer…”

Derviş, “ölümün nesi geçecek?” diye düşünmüş giderken. Ertesi yıl Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri dönmüş köye; ama ortada ne tepe varmış ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş,tepeyi önüne katmış, Şakir’den geriye bir iz dahi kalmamıştır…

O sıralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını istemiş. Öyle bir yüzük ki, umutsuz olduğunda karanlıklar üstüne katbekat siyahla çöktüğünde umudunu tazelesin, mutlu olduğunda mutluluğun rehaveti üzerine oturduğunda  ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın… Hiç kimse Sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapamaz.

Sultanın adamları da bilge Derviş’i bulup yardım istermişler. Derviş, Sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp vermiş. Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulmuş. Sultan önce bir şey anlamamış; çünkü son derece sade bir yüzükmüş bu yüzük. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılmış, biraz düşünmüş ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılmış: “Bu da geçer” yazmaktaymış yüzükte.

‘Buda geçer Ya Hû’ sözünün aslı bundan bin küsür sene önceye , Bizans dönemine uzanır. Bizanslılar kötü bir işle karşılaştıklarında  ‘Buda geçer’ manasına gelen ‘k’afto ta perasi’ derlermiş. Bu söz Selçuklular zamanında İran taraflarına geçmiş; Farsçalaşıp ‘in nez beguzered’ olmuş. Osmanlılar devrinde sufi ocaklarında sufi ayinlerinde söylenip ‘bu da geçer’ halini almıştır. Sonuna Tanrının kula yaşamını üflediği nefesi olan‘Ya Hû’ ilave edilip ‘BU DA GEÇER YA HÛ’ haline gelir…

 

Sürçü lisan ettikse affola…

 

Muzip Masal Cini

 

Muzip Masal Cini

Masallar üzerine ve masallara dair her şeyi heybesine doldurmuş bir masalcıdır Muzip Masal Cini. Bu bakımdan kendi masallarını ve Ribelyus adlı masal evreninde yaşananları naklederken başka hikayelere de misafir olur. Uzun lafın kısası masalların anlatılmayıp unutulmaya yüz tuttuğu bu yüzyılda yeniden masal anlatabilmek adına beyhude mücadeleye girmiş bir hayal kahramanıdır. Aynı zamanda anlatıla anlatıla günümüze kadar yolculuğuna devam eden masalların toplanması, derlenmesi ve arşivlenmesi gibi çalışmaları kendine görev addetmiştir. Muzip Masal Cini hem masal yazmak hem de unutulmaya yüz tutmuş masalları kayıt altına alıp arşivlemek üzerine hayat bulmuş bir hayali kahramanın gerçek dünya ile masalsı mücadelesidir.

2 Yorum

Yorum Yapın

Eposta adresiniz yayınlanmayacak.