Bir varmış bir yokmuş.
İki kız kurusu varmış. Issız bir yerde, bir kulübecikte yaşıyorlarmış. Küçük olanın (105 yaşındaymış) adı Maria’ymış. Büyüğün ise Eleniou. Bir gün Eleniou ot toplamak için evden çıkmış. Biraz kıt akıllı olan Maria tüm elbiseleri yakmış, tabak çanağı kırmış. Eleniou eve dönüp manzarayı görünce kardeşine sormuş:
“Elbiselerimize ne oldu Maria?” “Yaktım onları Eleniou.” “Peki tabaklarımız?” “Onları da kırdım.” Eleniou kardeşini bu halde görünce “Seni evlendireyim bari. Sen koca istiyorsun değil mi?” diye alaya almış. Ama kardeşi son derece ciddi yanıtlamış onu: “Nasıl istemem, istiyorum tabii. Kalk bana bir koca bul, daha gencim nasıl olsa.” “Anlaşıldı. Seni kralla evlendireceğim. Ama önce biraz güzelleşmen gerek” demiş Eleniou. Maria, nasıl güzelleşeceğini düşünmeye koyulmuş. Sıkıntısından kırk gün kırk gece boyunca küçük parmağın emmiş. Eme eme serçe parmağı öyle güzel, öyle pembe olmuş ki, tıpkı on sekiz yaşındaki bir kızınki gibi.
Eleniou, kardeşini kıskanmamaya çalışarak krala gitmiş. “Kralım” demiş, “çok güzel bir kardeşim var, sana aşık. Güzelliğini nasıl anlatsam? Şöyle düşün: Doğduğundan beri güneş yüzü görmedi teni pembe beyaz bir kız. Kral meraklanmış. Atına atlayıp, bu güzel tenli kızı görmeye gitmiş.
Eleniou önden gidip Maria’ya saklanmasını, yalnızca bir delikten parmağını göstermesini öğütlemiş. Kral eve gelmiş. Kızı görmek istemiş. Eleniou, kardeşinin hiç güneş görmediği için dışarı çıkamadığını, yalnız küçük parmağını görebileceğini söylemiş. Kral parmağı görünce, böyle güzel parmağı olanın mutlaka çok güzel bir kız olacağını sanıp evlenmeye karar vermiş. Eleniou krala, kardeşinin güneşe çıkmaması gerektiğini, bu yüzden gece gelip almasını söylemiş. Kral gidince kardeşini soymuş. Etlerini gergin dursun diye iple bağlamış. Derisi gerilip, bedeni düğümlerle dolmuş Maria’nın. Gece olmuş. Kralın arabası gelmiş. Kapı çalınmış. Yaşlı kızlar hemen gaz lambasını söndürmüşler. Maria elbisesini giymiş. Arabaya binip saraya yollanmış. Düğünü karanlıkta yapmışlar. Yatağa girdiklerinde kral karısına sarılmak için davranmış. Ancak Maria’nın derisini gergin tutan iplerin düğümleri canını yakmış. İkide bir karısını öpmek için sarılıyor, düğümler batıyor, ama kral vazgeçmiyormuş. Onu boğacak gibi sıkıca sarılınca yaşlı kız avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamış. Kral da tuttuğu gibi pencereden fırlatmış karısını. Maria baygın bir halde bahçedeki güllerin arasına duşmuş. Periler ona acımışlar ve onu on sekiz yaşında bir kız yapmaya karar vermişler. Perilerden biri, tenini gül gibi pembe beyaz yapacağına söz vermiş. Diğeri saclarını, kaşlarını, gözlerini gece gibi kara yapacağına söz vermiş. Sabah olmuş, periler gitmişler. Kral bahçeye inmiş. Bir de ne görsün! Gece pencereden attığı kadının yerinde güllerin arasında dünya güzeli bir kız yatıyor. Koşup özenle kucağına almış kızı. Yatağa yatırmış güzelliğine bakmaya başlamış. Kız ulanıp “neredeyim ben “ diye sormuş. Kral gururla yanıt vermiş: “Sen kraliçemsin. Burada yanımdasın”.
Yıllar geçmiş. Bir gün Eleniou saraya gitmiş. Kardeşini genç ve güzel bir kız olarak görünce şaşkınlıkla sormuş: “Nasıl böyle güzelleştin?” Kraliçe ablasından bedenine attığı düğümlerin öcünü almak için “Berbere gittim, derilerimi yüzdürdüm” demiş. Eleniou da berbere koşmuş. Berber usturayı almış. “Acıyor mu koca karı?” diye sormuş. Yaşlı kız “Yüz oğlum yüz.
Güzellik uğruna acı vız gelir bana” diye yanıtlamış. Berber tüm deriyi yüzüp sıra boynuna gelince sormuş:”Yüzeyim mi kocakarı?” “İster yüz ister yüzme evlat”. Berber usturayı dayamış. Yaşlı kız oracıkta ölmüş.
Böylece, bizim deli kız da mutluluk içinde yaşamış.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Yunan Masalları
Yunancadan derleyen ve çeviren: Hülya Ağdan Helvacı
Okyanus Yayınları 2000
Sayfa 17