Esen Sahı (Türkmen Masalı)

Esen Sahı

Eski zamanlarda Esen adlı bir yiğit varmış. O cömertlikte Hatam Tay kadar varmış. Bir şeye muhtaç olup kapısına gelen adamı boş çevirmezmiş. Onun için de onun adını Esen Sahı koymuşlar. O bir gün kendi kazandığı zenginliğinin de, babasından miras kalan zenginliğinin de sonuna varmış. Tam o gün de bir fukara adam gelip:

— Esen can, gayret edip, bir çuval buğday vermesen, çocuklarım beşik çağına da yetişemeden mahvolacak — demiş. Esen karısına:

— Ambardaki iki çuval buğdayın birini bu fakire ver. Kendin de dolanıp gelene kadar, bir çuval ile geçinip gidersin — diyerek, kendi komşu yurda ticarete gitmenin kaygısını etmeye başlamış. Bir yerden iki tane yaşlı deve alıp, yol hazırlığını yapmış. O köyde bizim Handurdı bayımız gibi kötü niyetli bir bey de var imiş. O da kervan kurup, Esen Sahı‘nın gideceği yurda uğramışmış. Esen:

— Yalnızlık Allah‘a mahsus derler. İyi olsaydı. Ben de sizinle gideyim — diyerek, zenginin kervanına katılıp gidivermiş. Bunlar kâh yürüyüp, kâh konuklayıp, yolun yarısını geçtiklerinde, Esen Sahı‘nın ayağı bir çukura girip, paldır küldür düşmüş. O aksayıp kalmış, düştüğü çukura bakar ki, içi altınlı büyük bir kap duruyormuş. Esen Sahı kabı yaşlı develerinin birine yükleyivermiş.

Bunlar bu gidişlerinde oturduklarına, gidecekleri şehre varıp, bir kervansarayda konaklamışlar. ―Varlıklının pazarı yanında‖ dedikleri gibi. Esen Sahı‘nın gönlünün istediği malları şu yurdun tüccarları onun önüne getiriveriyormuş. Deminki zengin ise, mal almak için, günlerini pazardan pazara dolanarak geçiriyormuş. Baykuşun rıskı gibi, lazım olan şeyi önüne gelip duran Esen Sahı‘yı gördüğünde, onun içi tutuşup yanıyormuş.

İşte bir gün zengin yükünü getirip, on bir deveyi yola koymuş. İki tane yaşlı deve ile gelen Esen Sahı ise yirmi iki deveyi üstünü değerli mallar ile yola koymuş. Bunlar az gitmiş, uz gitmiş, Esen‘in kap bulduğu yerine gelip konaklamışlar. Karanlık düştüğü zaman, zengin işçilerini bir kenara çıkarıp:

— Esen‘in bunca zenginlik bulduğunu ikimizden başka bilen adam yok. Onu öldürelim. Köye gittiğimizde, yolda hastalanıp öldü deriz. Eğer söylediğimi yapmazsan, seni öldürürüm — demiş. İşçi:

— Böyle yapma, beyim, onsuz da senin mal mülkün yere göğe sığınmaz nihayetinde — diyerek yalvarmaya başlamış. Fakat bey onu korkutmuş. Esen‘in bir adama el vermeyeceğini bilen bey işçi ile peş peşe, uyuyan Esen‘in üstüne gitmiş. Ayak sesine uyanan Esen, ayın ışığında parıldayan bıçağı görüp, telaşlanmış. Yatanın üstüne kalkmış gelmesin dedikleri gibi. Hey uykunun arasında böğrüne ok uzayıp gelir de, telaşlanmaz mısın? Esen can havlı ile:

— Hey, kardeşler, ele güne zararsız birini öldürmekle ne fayda bulursunuz? İstediğiniz zenginlik ise, işte kervan. Hepsi sizin olsun. Beni öldürürseniz, izim kaybolur. Zaten yurduma sahip olacak gibi çocuğum da yoktu — demiş. Bay:

— Ey, ahmak, bizim kaygımız senin iznin kaybolması değil. Bırak bir kaybolmadan, on kaybolsun — demiş. Esen Sahı yalvarmak ile beyin yüreğini yumşatmanın olmayacağına göz kestirmiş:

— Tamam, öldürün beni. Fakat bir vasiyetim var, onu karıma ulaştırın.

— Söyle, vasiyetini.

— Karım hamileydi. Eğer oğlum olursa adına Dat, kızım olursa Bidat koysun.

Esen sözünü tamamladığı sırada, bıçak yüreğine saplanmış. Bey Esen‘i gömüp, onun zenginliğine sahip olmuş Köye gelip de Esen Sahı‘nın yolda vadesi doldu. Onu elimiz ile gömdük. O can vermeden önce, şöyle şöyle vasiyet etti demiş.

Dokuz ay, dokuz günü doldurup, Esen Sahı‘nın karısı ikiz çocuk doğurmuş. Onlardan biri oğul, biri kızmış. Kadın kocasının vasiyetini tutup, oğluna Dat, kızına Bidat diye ad vermiş. Garip yaşamak için gerekli az bu şeylerle çocuklarını on dört yaşına ulaştırmış. Günlerin birinde Dat kız kardeşi Bidat ile üzüm toplamaya gitmiş. Onlar evden yeni uzaklaştıklarında, bu yurdun padişahı askerleri ile köyün ortasını kesip geçen sokakta atla (sürerek) geçmiş ve, etrafı toz duman kaplamış. Bunu gören Esen Sahı‘nın karısı anne kuş gibi kanat çırpıp, Dat-u Bidat-u diyerek, çocuklarını peşine çağırmış. Onun sesini duyan şah, kadının kapısına gidip:

— Kimden sitem görmüş olsan, çabuk söyle. Benim tebaamda acize sitem eden adamın canı cehennemde olmalıdır demiş. Esen Sahı‘nın karısı başını eğip selam vermiş de, edep bilen:

— Destek olduğunuz için, tanrı sizi korusun, hükümdarım. Gölgenize zarar gelmesin. Bana hiç kimseden sitem gelmiyor — demiş.

— Niçin benden sır saklayacak oluyorsun? Dad-u bidat diyerek bağırdığınızı şimdi tam kendi kulağımla duydum sonunda. Kim zor kullanıyorsa, korkmadan da söyleyin. Ben bu yurdun padişahıyım.

Burada hiçbir sır yok, padişahım. Biraz önce çocuklarım üzüm toplamaya gittiler. Bir görsem, asker geçip, at ayağının tozundan yer gök toz tutuyor. Bu durumda çocuklarıma bir şey olmasın diye korku ile onları çağırdım. Dat benim oğlumun, Bidat olsa kızımın adı.

— Bu adlar kimdir birinden sitem gören adamın koyabileceği adlar. Benim asude yurdumda ona kim yüreğinde böyle istek kalır gibi sitem edebildi ki?

— Anlamadım, kocam filan yurttan gelirken, yolda hastalanıp ölmüş. O gittiğinde, ben hamileydim. Yoldaşlarının söylediğine göre, çocuklarıma şöyle ad koymayı o bana vasiyet etmiş.

Zeki şah:

— Onu gömüp, bu haberi getiren kim? O şimdi diri mi? — diyerek, bunu duyduğu zaman, gazaba gelmiş. O hemen bey ile işçiyi vura vura Esen Sahı‘nın kapısına getirmiş de:

— Bu evin sahibinin canına kast edilmiş. O biçare, günahsız yere arzulu ölmüş olduğunu elim günüm anlasın diyerek, çocuklarına Dat, Bidat diye adı vermeyi vasiyet etmiş. Siz düşüncesizler on dört yıldır bunu anlamayarak, ağzınızı açıp yürümüşsünüz. Onu elimiz ile gömdük diyen şu iki adam öldürmüş — diyerek, bey ile işçiye gözlerini açıp bir bakmış ve, işçi korkusundan pantolonuna bırakıverip, şahın önünde diz çökmüş:

— Bir avuç kanımdan yaz geçseniz, ona ne olduğunu ben anlatayım.

— Söyle, vazgeçmek uygun ise, senin kanından onun oğlu vazgeçer — diyerek, şah Dat‘ı göstermiş. İşçi:

— Onu kötü niyetli bey öldürdü. Bu insafsıza, senin dünyada yetişmeyecek hiçbir şey yok, bey ağa. Bu günahsızı insafın nasıl yetiyor? — diyerek, yalvardım fakat, o sesini çıkarırsa, önce seni öldürürüm. Benim kulum olduğunu aklından çıkarma diyerek, onun öldürülmesine beni de ortak etti — demiş. Şah Dat‘a:

— Ey, köşeğim (yavrucuğum), katilini buldum. Kalan iş seninle. İstediğini yapabilirsin — demiş. Babasının canına kast edildiğini anlayarak gözü dönen Dat aç aslan gibi olup, beyin üstüne fırlamış. Kılıcını havada bir kez dolandırıp saldığında, onun kafasını yere yuvarlamış. Dat‘ın cesur bedenini, kılıç vurşunu beğenen şah onu askar komtanı yapmış. Yalnız kızını da ona nikahlayıverip, kırk gün kırk gece toy vermiş.

 

 

Ryoko Asano

Türkmen Masalları

Yüksek Lisans Tezi

Ankara üniversitesi

Sosyal Bilimler enstitüsü

Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı

Ankara 2010

 

 

Muzip Masal Cini

Masallar üzerine ve masallara dair her şeyi heybesine doldurmuş bir masalcıdır Muzip Masal Cini. Bu bakımdan kendi masallarını ve Ribelyus adlı masal evreninde yaşananları naklederken başka hikayelere de misafir olur. Uzun lafın kısası masalların anlatılmayıp unutulmaya yüz tuttuğu bu yüzyılda yeniden masal anlatabilmek adına beyhude mücadeleye girmiş bir hayal kahramanıdır. Aynı zamanda anlatıla anlatıla günümüze kadar yolculuğuna devam eden masalların toplanması, derlenmesi ve arşivlenmesi gibi çalışmaları kendine görev addetmiştir. Muzip Masal Cini hem masal yazmak hem de unutulmaya yüz tutmuş masalları kayıt altına alıp arşivlemek üzerine hayat bulmuş bir hayali kahramanın gerçek dünya ile masalsı mücadelesidir.

Henüz Yorum Yapılmamış

Yorum Yapın

Eposta adresiniz yayınlanmayacak.