İki Hırsız (Girit Masalı) / Muzip Masal Cini
Bir varmış bir yokmuş. Konstantinopolisli(İstanbullu) bir hırsız varmış. Bir de Giritli başka bir hırsız varmış. Bunlar ünlü adamlarmış, ikisi de birbirleriyle tanışmak, böylece kimin daha iyi olduğunu ortaya çıkarmak istiyorlarmış. Biri Konstantinopolis’den öteki de Girit’ten yola çıkmışlar. Bir çeşme başında karşılaşmışlar.
”Sen kimsin?” diye sormuş biri.
“Ben Giritliyim ve Konstantinopolisli ünlü bir adamla buluşmak için yola çıktım,” demiş diğeri.
Böylece sözü açmış ve birbirlerinin ünlü hırsızlar olduklarını anlamışlar.
Çeşme başında, ağaçlar, çınarlar varmış. Orda dalların arasında bir karga yuva yapmış. Konstantinopolisli hırsız, karganın yumurtalarım çalmak için ağaca çıkmış. Birbiri ardına yumurtaları almış yuvadan ve onları cebine koymuş.
Giritli Konstantinopolisliyi derhal takip etmiş ve aşağı inerken onun cebinden yumurtaları alıp kendi cebine koymuş. Sonra da Konstantinopolislinin ayakkabı bağlarını çözmüş ve fark ettirmeden almış.
Konstantinopolisli ağaçtan inmiş, diğerine yumurtaları göstermek için elini cebine atmış, ama yumurtalar orda yokmuş.
’’Onlar burada,” demiş Giritli ve sonra diğerine sormuş:
“Söyle hele ayakkabılarının bağı yok mu?”
Öteki ayakkabılarına bakmış, bağlan yokmuş.
“Arkadaş,” demiş, “Ben iyiyim, ama sen benden daha iyisin.”
Böylece Konstantinopolis’e gitmeye ve işi büyütmeye karar vermişler. Konstantinopolisli hırsız evliymiş. İşe başlamışlar. Bir keresinde Konstantinopolislinin evinin önünden geçen bir kervandan yüklü bir deveyi çalmışlar. Hemen saklamışlar.
Polis deveyi kaybedenlere şöyle bir öğütte bulunmuş:
“Deveyi kaybettiğiniz yere bir haç işareti koyun. Bulmak için oraya bakacağız.” Kervancılar devenin kaybolduğu yerdeki evin kapısına, bir haç işareti yapmışlar. Bunu gören Giritli bütün evlerin kapısına aynı işaretten yapmış. Polis şimdi hangi birini arayacak? Bunun ardından iki hırsız kralın hazine dairesine gitmişler. Büyük çivileri duvara çakıp, basamak olarak kullanmışlar ve böylece yukarı tırmanabilmişler. İlk gece Giritli hazine dairesine girmiş, beğendiğini çalmış ve yine aynı pencereden aşağıya inmiş. Çivileri birbiri ardına çekmiş ve delikleri alçıyla kapamış, böylece hiçbir şey görünmüyormuş artık.
Bu olaydan dolayı yöneticiler yakaladıkları ve kör ettikleri eski bir hırsıza akıl danışmışlar. Ona olup biteni söylemişler. Hırsız eskisi,
“Gözlerimi oymamış olsaydınız, onu yakalayıp size getirebilirdim. Ama şimdi ancak öğüt verebilirim. Hırsızın içeri girdiği yere bir katran kabı koyun. Katrana yapışacak ve çalamayacaktır. Böylece onu yakalayabilirsiniz.”
Küçük pencerenin altına katran kabını koymuşlar ve gitmişler. Gece olduğunda hırsızlar yine gelmişler. Giritli Konstantinopolisliye:
“Bu gece sen çıkıyorsun. Ben dün oradaydım,” demiş.
Konstantinopolisli çıkmış ve katranın içine düşüp yapışıp kalmış. Giritli dışarda bekler bekler, öteki gelmiyor.
“Ne oldu? Yoksa onu yakaladılar mı?” diye düşünmüş.
Dikkatli bir şekilde pencereye tırmanmış ve içeri eğilip alçak bir sesle sormuş:
“Arkadaş ne oldu? Çoktandır seni bekliyorum.”
“Ben talihsiz bir adamım. Katran kabının içine düştüm. Yapışıp kaldım buraya, artık kurtulamam.”
Giritli onu oradan kurtaramayacağını anlayınca, bıçağını çıkarır ve suç ortağının kafasını keser. Sonra arkadaşının karısına gidip der ki:
“Ah, zavallı ah! Bu gece böyle böyle oldu.”
Sabahleyin kralın adamları hazine dairesine giderler ve hırsızı başsız bir şekilde bulurlar.
Yine eski hırsıza başvururlar ve ona olup biteni anlatırlar. Adam onlara şu aklı verir:
“Hırsızın bir suç ortağı var. Bulduğunuz vücudu alıp büyük meydana götürün, karısı geldiğinde ve onun için ağlamaya başladığında tutuklayın.”
Kralın adamları onun öğüdüne uyarlar. Ölü hırsızın karısı kocasının bulunduğu meydana gitmek ve onun için ağlamak ister. Fakat Giritli ona şöyle der:
“Bunu yaparsan seni tutuklarlar. Sana incik boncukla dolu bir işporta tablası sağlayacağım. Sen o ıvır zıvırı satmak istiyormuş gibi yaparsın. Kocanın cenazesinin önünden geçerken sendeler düşersin ve ıvır zıvır kırılır. Kiralan cam parçaları için feryat edersin ve böylece kocan için ağlamış olursun.”
Kadın cam eşya dolu işporta tablasını almış ve sokakların arasında, “Güzel camlar, güzel camlar!” diye bağırarak satmaya çalışmış. Teşhir edilen cenazenin yanından geçerken de Giritlinin dediği gibi tablasını düşürmüş ve camlar bin parçaya ayrılmış. Kadın feryat edip saçını başını yolmaya başlamış.
“Ah başıma gelenler, ah başıma gelenler!” diye ağlamış. Yeteri kadar ağladıktan sonra da oradan uzaklaşmış. Akşamleyin kör hırsız sormuş:
“Ağlamaya kimse geldi mi?”
“Onun için ağlamaya hiç kimse gelmedi. Yalnız incik boncuk dolu bir işporta tablası taşıyan zavallı bir kadın sendeledi ve tablasındakiler yerlere saçıldı. O da onlar için ağladı.”
“Eh öyleyse o kadın hırsızın karısıydı.”
Kör hırsız krala akıl vermiş:
“Hırsız için onu öldürmeyeceğini garanti eden bir af duyurusu çıkar. Günün birinde sana büyük faydası olabilir.”
Kral sözü edilen fermanı çıkarmış. Giritli hırsız artık kendini güvencede hissediyormuş. Saraya girmiş, hırsızlığı bırakmış ve geçimini orada sağlamaya başlamış.
Bir komşu kral Konstantinopolis kralının bir hırsızı bile yakalayacak durumda olmadığını söylüyor ve onunla alay ediyormuş.
O zaman Giritli eski hırsız krala şöyle demiş:
“Kralım eğer izin verirseniz, size böyle laflar eden o kralı çalacağım ve size getireceğim. Ama bunun için çok tavuk kanadına ihtiyacım var.”
Ona istediği tavuk kanatlarını getirmişler ve oda bunlardan kendisine rengârenk tüyleri olan bir elbise yapmış, ; Kral ona bir gemi vermiş ve eski hırsız diğer kralın ülkesine doğru yolculuğa çıkmış. Oraya varınca da doğru saraya gitmiş. Saraydakilere Allah bilir ne söylediyse onu kralın yanına bırakmışlar. Kral o sırada uyuyormuş. Eski hırsız tüylü elbisesini giymişmiş. Kralın kapısını vurmuş ve onu uyandırmış. Kral karşısındaki bu acayip yaratığı görünce kork-muş.
“Beni canını almak için Allah gönderdi!”
“Allah aşkına bırak beni!”
“Hayır, olmaz, Allah beni seni almaya gönderdi. Sana yalnız canını almadan onun yanına götürmek gibi bir iyilikte bulunabilirim.”
Kral bunu kabul etmiş. Eski hırsız eski bir sandık bulup, onu içine gizlemiş ve sıkı sıkıya tembih etmiş:
“Ne duyarsan duy sakın sesini çıkarma.”
Giritli hırsız sandığı gemiye getirmiş ve yine aynı yoldan geri dönmüşler. Daha önce kralla aralarında bir işaret kararlaştırmışlarmış. Gemiden o işaretin verildiğini ^ören kral hırsızın işini başarıyla tamamladığım anlamış ve topların ateşlenmesi enirini vermiş.
Sandığın içindeki kral sormuş:
“Nedir bu?”
Eski hırsız şöyle demiş:
“Seni diri getirdiğim için Allah gürlüyor.”
Sonra saraya gelirler, sandığı açarlar ve yabancı. Kralı dışarıya çıkarırlar. Ev sahibi kral ona şöyle der:
“Demek bir hırsızı yakalayamadığım için benimle alay ettin! Bak o hırsız seni nasıl çalıp buraya getirdi!”
Böyle bitiyor masal.
Girit Masalları
Maria Amariotu
Çeviren: Ümit Yüksek
Bilgi Yayınları 1987