Son zamanlarda adını güzel kitaplarla duyduğumuz Karakum Yayınları gün geçtikçe halk bilimi, tarih ve masallar konusundaki yerini sağlamlaştırmaya devam ediyor. Genç yayın evlerinden olan Karakum’un dimağımıza kazandırdığı kitapları haddimce listelemek istedim. Buradan yola çıkarak Karakum Yayınları’ndan raflarda yerini almış mutlaka okumanız gereken kitaplar listesiyle baş başa bırakıp lafı fazla uzatmamak lazım efendim.
Hazırsanız buyurunuz;
Anadolu’nun Kronikleri (Olgay Söyler)
Epik ve Menkıbevi Destan Dünyasına Giriş
Tanıtım Bülteni;
YAŞAYAN EFSANELER, TARİHÎ GERÇEKLER:
SIRLARIYLA ANADOLU’YU KUŞATANLAR…
Anadolu toprakları, sadece fiziksel zenginliklerinden ve dolayısıyla coğrafî öneminden bahsedilerek kapatılacak bir konu olmamıştır. Anadolu öyle bir konudur ki tarihî serüveni anlatılırken üzerinde kurulup genişlemiş beyliklerin, devletlerin ve toplulukların tüm ayrıntıları anlatılsa dahi eksik çok şey kalacaktır. Çünkü Anadolu bir sırlar hazinesidir. Buradaki sır, gününüz tarih yazımında popüler manada ilgi çekmek için söylenenlerden çok daha ötesidir. Ötelerde bir yerde değildir Anadolu. Vardır, yaşamaktadır ve kıyamete kadar sırlarıyla yaşamaya devam edecektir.
Çeşitli tarih dergilerinde ve internet sitelerinde yazdığı yazılarla Anadolu’yu mayalamış erleri okurların kalplerine nakşeden Mehmet Olgay Söyler, bu kez yazılarını bir araya getiriyor ve araştırmacı tarihçiliğe yeni bir soluk getiriyor. Bu solukta Anadolu’nun her köşesinden, ta diplerinden gelen iklimler var. Efsanelerle gerçeklerin, sırlarla gizemlerin iç içe geçtiği meseleler ve şahsiyetler var. Okunan her satırda, şimdi özlem duyulan nefesler ve sesler var.
Şaman edebiyatından âşık edebiyatına Anadolu’nun epik ve menkıbevi destan dünyası nasıl şekillendi? Bizans-Arap Savaşları gölgesindeki kahraman Battal Gazi’nin gerçek hikâyesi neydi? Kahramanlık destanlarından halk hikâyelerine Anadolu ve Rumeli serhadlerindeki savaşçı velîler kimlerdi? Hakkında her asırda farklı bilgilere erişilen derviş Sarı Saltık Gazi aslında kimdi? Anadolu’da kahramanı Türk olan ilk destan anlatısı Dânişmendnâme’nin ve Danişmend Gazi’nin esas öyküsü neydi?
“Anadolu Kronikleri: Anadolu’nun Epik ve Menkıbevî Destan Dünyası” sadece bu sorulara cevap vermekle kalmıyor, Anadolu’ya taşınan tüm inançları, velî kültünü, keramet motiflerini, destanları ve menakıbnâmeleri yepyeni bir heyecanla kuşatıyor…
Türklerin Şeytani Masalları (Seçkin Sarpkaya)
Türk Masal ve Efsanelerinde Demonik Varlıklar
Tanıtım Bülteni;
Türk halk inançlarındaki korkutucu figürlerin bilinen örnekleri hayli köklü ve geniş bir konunun görünen yüzüdür. Dışarıdan bakan bir göz bu köklerin mecrasını takip ettikçe, geçtiği coğrafyaları, temas ettiği kültürleri gördükçe karşısına çıkan isimler, tabirler ve hikâyeler karşısında hayranlığı ve ürpertiyi aynı anda yaşayacaktır.
Okuyucu, Seçkin Sarpkaya’nın “Türkiye Sahası Masal ve Efsanelerinde Demonolojik Varlıklar” adlı araştırmasının rehberliğinde insanın hem merak duygusunu hem de korkularını kamçılayacak bu zengin sahayı ziyaret etme olanağı buluyor.
Bu kitap halk bilimi araştırmacıları ve halk bilimi dersi alan öğrenciler kadar Türkiye sahasındaki bir masalın, efsanenin ardına takılıp başka diyarların, uzak ama tanıdık kültürlerin etkisini keşfetmek, masalların ve efsanelerin arasında dolaşmak isteyenlerin, devlerin, perilerin, ejderhaların, cinlerin izinden gidebilecek meraklı okurların, duvarda asılı Şahmaranların, fırtınalı gecelerde kükreyen cadıların, gelinlerin canını çalan alkarılarının hikâyelerini öğrenmek isteyen okurlar için de önemli ve hayli zengin bir araştırma.
Türk Kültüründe Vampirler (Mehmet Berk Yaltırık-Seçkin Sarpkaya)
Oburlar, Yalmavuzlar ve Diğerleri
Tanıtım Bülteni:
Türk kültüründe vampirler konusu ilginizi çekiyorsa şu an elinizde oldukça kapsamlı ve kendinden sonraki araştırmalara ışık tutacak değerli bir kaynak var. Değerli öğretmenimiz Giovanni Scognamillo hayatta olsaydı muhtemelen bu satırları o yazıyor olacaktı. Yıllar önce Metin Demirhan’ın dükkânında tanıştığımızda, şaka yollu, “Bir ara sizin vampir olduğunuzu düşünmüştüm” demiştim. Gülerek “vampir olsam yürümek için şu bastona muhtaç olur muydum” demişti. Üstad vampir değildi. Ama ben vampirlerin olduğuna bir zamanlar fena halde inanmış bir çocuktum… Anneannem yüzünden;
5 – 6 yaşlarımdaydım. Anneannem evin önündeki bahçede oynarken “Hava kararıyor. Vampirler gelir artık. Gir içeri” diye çağırırdı. Bir şey anlamazdım. Bir kez başka mahalleden bir çocuğu vampir ısırmış diye duyduk. İlkokulda okumayı söküp, Korku dergisinin bir sayısında vampirlerle tanışıca aklım çıkmıştı… Ortaokulda vampir diye bir şey olmadığını anlamıştım ama anneannemin niye başka anneanneler gibi öcü, bohçacı ve dunganga gibi benzer bahaneler kullanmadığını anlayamamıştım. Rahmetli hiç de Korku dergisi falan okumazdı. Bir gün vampirleri nereden uydurduğunu sormuştum; “Sen daha yoktun. Eskiden çocukları ısıran sapık vampirler vardı. Gazeteler o yakalanan vampirleri yazardı hep” demişti. Yaşlılık işte diye geçmiştim.
Son yıllarda kütüphanelerde eski gazeteleri tarayıp duruyorum. 1950 ve 60’lı yılların kimi gazetelerinde “Vampir Yakalandı” manşetleriyle karşılaştım. Her nasıl olmuşsa çocuklara musallat olan bazı sapıklar, dönemin filmlerinden etkilenmiş olsa gerek, çocukları ısırmaya kalkışmış ve bu olay zamanın medyasına da bu şekilde yansımıştı. Yani vampirler bambaşka bir gerçeklik penceresinden gündelik hayatımıza, oradan da kim bilir benim gibi kaç çocuğun rüyalarına girmişti. Velhasıl Türk kültüründe vampir vardır. Bu kitapta İçkegleri, oburları, albastıları, emegenleri ve daha nicesini bulacaksınız. Geceleri okuyun.
Güven Erkin Erkal
Tebriz’den Masallar (Seçkin Sarpkaya)
İran Türklerinden Derlenen Metinler
Tanıtım Bülteni:
Bir hikâyedir Tebriz
Birer birer ağaçların kulaklarına fısıldanacak.
Yine hepsi uyuyacak.
Yine “Cırtdan” uyanık kalacak.
Yine “Devler” kaybedecek.
Yine
“Anneannem”in masalları kazanacak.
Bir hikâyedir Tebriz.
Yine de
“Diken Toplayan Yoksul Kişi”nin akıllı kızı
Şah’ın evine gelin gidecek.
Yine güller açacak, bahar olacak.
Yine “Bahtı Kara Yıldız”
Sabredecek.
“Sabır Taşı”na yalvaracak.
Yine sabreden kazanacak.
Yine “Kara Bibi”nin yalanları ortaya çıkacak.
Herkes “Nar Kızları”nın masumiyetine inanacak.
Ve yerden üç elma göğe uçacak.
Birisi Ay’ın
Birisi Güneş’in
Birisi de bizim olacak.
Sousan Navadeh Razi
Yeşim Taşı Efsanesi (Ömer Ünal)
Karanlık Dünya’ya Yolculuk
Tanıtım Bülteni:
Kitap; üç arkadaşın başından geçen fantastik olayları, Türk mitolojisini merkeze alarak akıcı bir üslupla ele alıyor. Hikâyede yer alan Türk kültürü ile ilgili karakterler ve destansı olaylar okuru daha ilk sayfasından maceralı bir yolculuğa çıkartıyor.
Romanda kullanılan adlardan, olay kurgusunun örüldüğü ana konuya kadar Türk kültürüne ait unsurların yer alması da ayrıca dikkat çekiyor. Olayların akışı, bir sonraki bölüme karşı olan merakla harmanlanınca kitabın nasıl bittiğini anlayamıyorsunuz.
Bilge Kağan, Dede Korkut, Hızır ve mitolojik varlıklara kadar pek çok konuda genel bir bilgi sahibi olacağınız Yeşim Taşı Efsanesi serisinin ilk kitabı Karanlık Dünya’ya Yolculuk okurlarını gizemli bir serüvene davet ediyor.
Yazar, bu romanıyla Türk kültürü ve mitolojisini yeni nesillere tanıtma konusunda gençlere büyük bir katkıda bulunuyor.
Çağlayan Yılmaz
“Börü”nün Yazarı
1989 Bulgaristan Türklerinin Göç Hikâyeleri (Gülbahar Kurtuluş)
Bir Sözlü Tarih Denemesi
Tanıtım Bülteni:
“Ben göç esnasında oradaydım 6 yaşındaydım. Bir kaçışma ve uzun bir bekleyiş hatırlıyorum sınırda çok bekledik sanırım. (7 güne yakın bekledik) Sınırdayken yiyecek sıkıntısı çektik, rahmetli dedem Raim Kurtuluş’un bir yerlerden gidip ekmek bulup getirmesini unutamam. Türkiye’ye gelmek, yerleşmek zordu bizim için. İlk geldiğimizde ‘Ses yapmayın, gürültü yapmayın! Sizi geri gönderirler’ diye korkutuyorlardı bizi. İlk geldiğimde çok yadırgadım. Mahalledeki arkadaşlarımdan ayrılmak çok zor geldi. Çok da olayların farkında değildim. Tabi ki özlediğimiz şeyler vardı. En çok orada bıraktığım biz giderken gözünden yaşlar akan köpeğim Şarik’i unutamam. Orada yaşanan olayları ben çok hatırlamıyorum. Dedem ve amcam isim değişikliklerini anlattıklarında üzülüyorduk. Büyüklerimizin yaşadığı o büyük haksızlığı, hakareti, hapis yatanları ve ölenleri duyduğumuzda üzülüyorduk. Ben de az buçuk hatırlıyorum mahallede gece sokağa çıkma yasakları vardı, polisleri, asker tanklarını, baskılar hafızamdan silinmeyen şeyler.”
Mitolojinin Müziği (Uğur Kılınç)
Amon Amarth ve İskandinav Mitolojisi Üzerine Bir Deneme
Tanıtım Bülteni:
Viking gemileri 9. yüzyılda o zamanki adıyla Konstantinopolis’e demir atmış, şehri istila etmek için dört bir taraftan saldırı gerçekleştirmişti. Viking askerleri, o dönem bu şehri almayı başaramadı ama günümüzde Viking kültürü dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de hiç olmadığı kadar popüler. Thor gibi çizgi roman uyarlaması filmler ve Vikings gibi televizyon dizileriyle İskandinav mitolojisine ve Vikinglere duyulan ilgi her geçen gün büyüyor. Viking kültürünün müzik sahnesindeki elçiliğini ise Amon Amarth yapıyor. İsveçli grup şarkı sözlerinden sahne şovlarına kadar attıkları her adımda Viking kültürünü yaşatıyor.
Uğur Kılınç “Mitolojinin Müziği” ana başlıklı bu kapsamlı araştırmasında heavy metal ve İskandinav Mitolojisinin tuhaf evliliğinden doğan melodilerin peşinden gidiyor. Şarkıların hikayelerini, mitolojiyle bağlantılarını inceliyor, satırların altındaki gizli anlamların izini bir dedektif gibi sürüyor. Yeri geliyor, Amon Amarth’ın vokalisti Johan Hegg’e kayıt cihazını uzatıyor, şarkı sözlerindeki mitolojik altyapıyı bizzat bu Viking cüsseli müzisyenden dinliyor, yeri geliyor, göstergebilimsel çözümleme yöntemiyle grubun diskografisini masaya yatırıyor. Mitolojinin Müziği kadar müziğin mitolojisini de ele alıyor yazar. Ses ve müziğin hikâyesini kabilelerin büyülerinden başlatıyor, notaların yolculuğunu dönemleştirerek irdeliyor ve günümüze uzanmasını hiçbir nüansı atlamadan başarıyla anlatıyor.
Ve tabii konu Amon Amarth’a ve heavy metal’e gelince distortion pedalına basılıyor, elektro gitarlardan çığlıklar yükseliyor, davulun temposu artıyor. Hayatında ağır metal dinlemeyenlere Amon Amarth’ın müziğini son ses dinletebilecek bir araştırma metni bu. Vikinglerin İstanbul işgalini anlatan Varyags of Miklagaard şarkısı eşliğinde okursanız okyanusu ve denizleri aşarak boğaza demir atmış ejderha kafalı Viking gemilerini görebilirsiniz. Odin aşkına, merak etmeyin. Bu defa baltaları ve kalkanlarıyla değil, gitarları, davulları ve nefis hikâyeleriyle gelmiş olmalılar!
Doğu Yücel
Kahramanın Sinemadaki Yolculuğu (Nejla Kaya Ortalı)
1980 Sonrası Türk Sinemasında Geleneksel Anlatı Kahramanları
Tanıtım Bülteni:
Mitten beslenen kahramanlar önce anlatı geleneğine sonra yazılı kültüre, günümüzde ise görsel ve dijital platforma taşınmıştır. Anlatılara ve kahramanlarına yüklenen anlamlar ise insanlığın ortak hafızası sayesinde günümüze değin gelebilmiştir. Aynı kültür evrenine gönderme yapan anlatılar ve görseller, tarihsel süreklilik içerisinde kahraman algısındaki dönüşümleri de açığa çıkarmaktadır.
Modern mitoloji olarak adlandırılan sinema filmleri sayesinde günlük hayatın gerçeklikleri antropolojik, psikolojik, sosyolojik ve kültürel açıdan daha net bir şekilde anlamlandırılabiliyor.
Geleneksel kahraman, antikahraman, süperkahraman gibi farklı özellikler taşısa da kahraman imgesinin geleneksel öykü yapısında tek bir kişiye dönüştüğünü görmek mümkün. Söz konusu kahraman; aynadaki suretimiz, karanlıktaki rüyalarımız ya da varlığına muhtaç olduğumuz bir kurtarıcı olabilir mi? Masallar, destanlar, efsaneler ve en nihayetinde sinemada yer alan kahramanlar aslında aynı ve tek bir kişinin farklı görüntüleri midir? İlkellerden günümüze değin insanın belleğindeki kahraman algısının ortak özellikleri nelerdir? Tüm bu soruların ayrıntılı bir şekilde incelendiği kitapta 1980 sonrası Türk sinemasında kahraman üretme ve tüketme biçimlerinin Türk sinemasındaki yansımalarını çözümlemek için Joseph Campbell’in Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Vogler, Indick, Miller, Voytilla isimlerinin izdüşümlerini görüyoruz. “Ayrılma-erginleme-dönüş” aşamaları doğrultusunda sinema metinlerinde kahramanın çıktığı amansız ve bir o kadar da karanlık dehlizlerdeki yolcuğuna kapı aralamak adına okurun tüm bilgi zırhlarını kuşanması ve kitabın sayfalarında bu şekilde dolaşması önerilir. Anlatı geleneğinin sinemadaki yansımalarının metinlerarasılık ve medyalararasılık yöntemleriyle inceleyen çalışma okuyucusuna çok farklı bir bakış açısı sunuyor.
Türk mitolojisinin, efsanelerin, masalların ve destanların ışığında 1980 sonrası Türk sinemasındaki kahramanın yolculuğu ve dönüşümünün izini süren bu kitap, gerek sinema gerek halk bilim alanlarına ilgisi olanlar için de adeta bir başyapıt.
Keyifli okumalar dileklerimle,
Her ne kadar sürç-i lisan ettimse affola…
Muzip Masal Cini