Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar’da tarih boyunca süre gelen anlatılan ve hikâyelere gizlenmiş kadın arketipi üzerine yoğunlaşırken doğasından ve yaşamından koparılan kadına gerçekten farklı bir önermede bulunuyor. Bir çok masaldan yola çıkarak yeni bir pencere sunuyor doğaya, vahşi yaşama özellikle de kadına dair. İşte o mükemmel kitap Kurtlarla Koşan Kadınlardan 20 güzel alıntı.
Günümüz kadını, bulanık bir etkinlikler yumağına dönüşmüş durumda. Herkes için her şey olmaya koşullandırılmıştır. (Sayfa, 16)
Sağlıklı kurtlar ve sağlıklı kadınlar belirli ruhsal karakteristikleri paylaşırlar: Keskin bir duyarlık, oyuncu bir ruh ve yoğun bir kendini adama kapasitesi. Kurtlar ve kadınlar, doğaları, araştırıcılıkları, büyük bir dayanıklılık ve güce sahip olmaları bakımından yakın akrabadırlar. Sezgileri çok güçlüdür; yavruları, eşleri ve sürüleriyle yoğun bir biçimde ilgilenirler. Sürekli değişen koşullara uyum sağlamakta deneyimlidirler; tuttuklarını koparmalarının yanında çok da cesurdurlar. (Sayfa, 16)
Çocuklarını istismar eden ana babalara yalnızca “katı” denildiği; iliklerine kadar sömürülen kadınların ruhsal yaralanmalarına “sinir krizi” adı verildiği; sımsıkı korselere sokulan, sımsıkı gemlenen ve sımsıkı dizginlenen kız ve kadınların “edepli,” “zarif” görüldüğü bir zamandı ve hayatın sayılı anlarında yakalarını kurtarmasını beceren diğer kadınlar ise “kötü” damgası yediler. (Sayfa, 17-18)
Çölde hayat küçük, ama muhteşemdir ve olan bitenlerin çoğu yeraltında süregider. Birçok kadının hayatı da buna benzer. (Sayfa, 51)
Kadınlar, hayatlarının kapılarını açıp onun ücra köşelerindeki katliamı incelediklerinde, çoğu zaman en önemli düş, hedef ve umutlarının azar azar öldürülmesine izin verdiklerini görürler. (Sayfa, 68)
İçgüdüsel doğası güçlü olduğu zaman, bir kadın içsel yok ediciyi, kokusundan, görünüşünden, sesinden yola çıkarak sezgisel olarak tanır, varlığını sezer, yaklaştığını duyar ve ondan uzaklaşmak için tedbirler alır. İçgüdüleri zedelenmiş kadın ise, daha geldiğini bile anlamadan yok ediciyi tepesinde bulur, çünkü işitmesi, kavrayışı ve anlayışı zayıflamıştır. Bunun nedeni esas olarak onu nazik ve terbiyeli olmaya, özellikle de yaşadığı istismarı fark etmemeye teşvik eden içsel tasarımlarıdır. (Sayfa, 87)
Kimi zaman bir kadın, bir an için bile olsa güvencesiz ya da kesinlikten uzak kalmaktan korkar. Köpeklerin tüylerinden daha çok mazereti vardır. Sadece dalmalı ve sonra ne olacağını bilmemeye katlanmalıdır. Sezgisel doğasını yeniden kazanması için tek yol budur. (Sayfa, 99)
Güçlü olmak, kas geliştirip şişirmek anlamına gelmez. İnsanın, kaçmadan kendi tanrısallığıyla buluşması, kendi kafasına göre vahşi doğayla iç içe bir hayat yaşaması anlamına gelir. Öğrenebilmek, bildiklerimize katlanabilmek anlamına gelir. Dayanmak ve yaşamak anlamına gelir. (Sayfa, 111)
Vahşi kadın, cesaret eden, yaratan ve yıkandır. (Sayfa, 132)
Eğer bir kadının ikili doğası gözden kaçırılır ve kadın sadece göründüğü biçimiyle değerlendirilirse, insan büyük bir sürprize hazır olmalıdır, çünkü kadının vahşi doğası, derinlerinden yükselip kendini göstermeye başladığında, çoğu zaman daha önce ifade ettiklerinden tamamen farklı ilgi, his ve fikirleri olduğu görülür. (Sayfa, 147)
Gerçekten sevmek, kendi korkusunu yenebilen bir kahraman ister. (Sayfa, 165)
Yasaklamalarına uymak için sizden ruhunuza zarar vermenizi talep eden bir kültür, gerçekte çok hasta bir kültürdür. (Sayfa, 199)
Eğer size bir ara meydan okuyan, işe yaramaz, şımarık, kurnaz, asi, itaatsiz, isyankar denmişse, doğru yoldasınız. Vahşi kadın, yakındadır. (Sayfa,221)
Tek bir güzellik ve davranış idealine uyan huy, tavır ve çerçevelere sokulmaya çalışılan kadınlar, hem beden hem de ruh açısından tutsak düşer ve bir daha özgürleşemezler. (Sayfa, 222)
Yeni bir şeyi tekrar etmek ve büyütmek için en iyi topraktır dip. Bu anlamda dibe vurmak, son derece acı verici olsa da aynı zamanda tohum ekmenin zeminidir. (Sayfa, 245)
Genç bir Budist rahibenin bir keresinde bana dediği gibi: “Damlayan su, taşı deler.“ (Sayfa, 269)
Çok fazla ruhsuz ve sahte üretim olduğunda, zehirli atıklar berrak nehre saçılarak hem yaratıcılık şevkini hem de enerjiyi öldürür. (Sayfa, 337)
Hayat vermek, çoğu kadında doğuştan gelen bir itkidir. (Sayfa, 397)
Çoğu zaman başkalarını, kendimizin yaralanmış olduğumuz yerden ya da onun çok yakınından yaralarız. (Sayfa, 419)
Kadınların yaşlarını yıllarla değil de, savaştan kalmış yara izleriyle saymaları da iyi bir fikirdir. (Sayfa, 423)
Alıntılar süpermiş gerçekten ?
🙂