fbpx

Bacı Bacı Can Bacı Masalı (Anadolu Masalı)

Bacı Bacı Can Bacı Bir varmış, bir yokmuş… Bir adamın bir kızıyla bir oğlu varmış. Bunların anneleri ölmüş. Babaları evlenmiş. Üvey ana çocukları kıskanır, onla türlü eziyetler edermiş. “Bu çocuklardan bıktım. Bunları at, sat, ne yaparsan yap, evimden uzaklaştır”, diye adamın başının etini yermiş. Ama adamcağız, çocuklarına bir türlü kıyamazmış. Çocuklar üvey analarının yaptıklarından kimseye bir şey diyemezler, her gün analarının mezarı başına gider, ağlarlarmış. Bir gün üvey ana, çocuklardan kurtulmak için bir çare düşünmüş: Adamlarına bir fırın yaktırmış; iyice kızınca çocukları atacaklar… Oğlan bunu öğrenmiş, hemen gidip bacısına haber vermiş. İki kardeş doğru annelerinin mezarına gitmişler, başlarına gelecek olanları…

İşçi Tokubei’nin Maceraları (Japon Masalı)

İŞÇİ TOKUBEİ’NİN MACERALARI (Japon Masalı) Bir varmış bir yokmuş, çok zengin bir tüccar varmış. O kadar zenginmiş ki krallığın en güçlü prensleri bile ondan borç alırlarmış. Tüm şehrin en büyük evi olan evinde en bulunmaz, en harika eşyaları saklarmış; sandıklar dolusu ağır ipekliler, dokunulduğunda parmaklar arasında ancak hissedilen ince kumaşlar, sayılamayacak kadar çok altın paralar… Tüccarın evinde yok yokmuş. Sofrasını en seçme yemekler şereflendirirmiş. Çay yapmak için, yarım günlük bir yoldan, temiz ve iyi bir pınardan her gün su getirtirmiş. Aynı zamanda iyi yürekli, neşeli ve mutlu bir adammış. İşleri günden güne iyi gidiyormuş, öyle ki dünyada ondan daha mutlu…

Gözüpek Küçük Terzi-Grimm Masalları (Alman Masalı)

Gözüpek Küçük Terzi-Grimm Masalları (Alman Masalı) Bir yaz sabahı küçük bir terzi pencere önündeki sedirine oturmuştu. İyi bir ustaydı. Tüm çabasıyla dikiş dikiyordu. Bu sırada caddenin üst başından bir köylü geldi: – İyi pelteler, iyi pelteler! diye bağırdı. Bu ses terzinin kulağına pek hoş geldi. Narin başını pencereden uzatarak: – Yukarı gel kadıncık, dedi, neyin varsa bırak! Kadın, ağır sepetiyle üç ayak merdiveni çıkarak terzinin yanına geldi, bütün çömlekleri önüne boşalttı. Terzi bunların hepsini gözden geçirdi, yukarı kaldırdı, burnuna yaklaştırdı. Sonunda: – Pelte iyiye benziyor, tart bakalım 4 lot (1). Bu bir kilonun sekizde biri tutar ama neme gerek. İyi…

Korkuyu Arayan Adam (Amasya Masalı)

KORKU ARAYAN ADAM Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir adam varmış. Bu adam korku nedir bilmezmiş, hiçbir şeyden korkmazmış. Bu adamı korkutmak için çok uğraşırlar, ama adamın kulağının arkası bile terlemez. Aradan zaman geçer. Bir gün adam, kendi kendine sorar: “Korku nasıl olur ki? Herkes korku korku diye bahseder, nedir bu? Hele şunu bir arayayım, nasıl bir şeymiş bu korku” diyerek korkuyu aramaya çıkar. Çok yerler gezer, memleket memleket dolaşır. Ama hiçbir şey anlayamaz. Az gider, uz gider bir şehre varır. O şehirde gevurlar otururmuş. Oradaki gevurların papazı ölmüş, bunlar papazı kiliseye götürmüşler. Gece cenaze orada duracaktır. Ama başında…

Üç Elma (Eflatun Cem Güney’den Anadolu Masalı)

ÜÇ ELMA Ne tarlamız vardı ne darımız ne kovanımız vardı ne arımız. Kim demiş ki bal demekle ağız bal olmaz diye, böyle çingenece fal olmaz diye. Bir gün bir arı gelip kondu başıma, görünce girdim yeni bir yaşıma! Bir gözünden bal akıyordu, bir gözünden kaymak, Dünyalar değer bir kere· tatmak. Gayrı ne kirman eğirdim, ne davar çevirdim, her işi bir yana serip bu arıyı güttüm. Bağ bağ gezdirip bahçe bahçe büyüttüm. Her çiçekten bal aldı. Yaprak aldı, dal aldı velakin yumurcağın biri bir taş attı, ayakları kırıldı. Bağladım olmadı, yağladım olmadı; bir türlü bir şifa bulmadı. Nihayet dolandım bayırı dağı;…

Irıstu (Altay Masalı)

Irıstu Sümer dağının güneş değen tarafında, süt gölünün kıyısında bir oğulcuk yaşıyormuş. Onun boyu kısacıkmış, otların içine girdiğinde oğulcuğun tepesi görünmezmiş. İki sincabın derisinden yapılan güzel bir börk, karacanın tek ayağının derisinden yapılmış büyük, rahat pabuçlar giyermiş. Yüzü yusyuvarlak, gözleri yıldız gibiymiş. Hiç bir zaman ağlamazmış. Bir defasında süt gölünün ak-boro atına binen Ak-Kağan gelmiş. O çevresinden kulağa hoş gelen güzel sesler duymuş. “Çiçekler nasıl oluyor da şarkı söyleyebiliyor?” diye, Ak-Kağan içinden düşünmüş. Atından inip, kamçısının sapıyla şakayık çiçeğinin başını araladığında, orada yuvarlak yüzlü oğulcuğu görmüş. Küçük oğulcuk bir kütüğe oturarak, kaval çalıp oynuyormuş. -Senin adın ne çocuğum? -Benim adım…

Akıl Kutusu (Keloğlan Masalı)

Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde… Biz ne yaptık, ne yaptık, arılandık, durulandık, tandır başına toplandık. Duyan geldi, duymayan geldi; çağrılan geldi, çağrılmayan geldi; haylı geldi, huylu geldi; soylu geldi, boylu geldi; ahı geldi, vahı geldi. Elimi salladım ellisi, samur saçlısı, sırma perçemlisi geldi; derken oyalı, boyalı, beş parmağı kınalı Gönül Bacı, başlar tacı gelmesin mi? Tuttum Gönül Bacı‘nın önüne Akıl Kutusu‘nu açtım. Ötekiler ona bırakırlar mı ya? Gayrı alan alana, kapan kapana, aşk olsun böyle masal yapana! Bir varmış, bir yokmuş; Allah’ın kulu çokmuş; çok söylemesi günahmış! Develer dellâl iken, pireler çoban iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar…

Armudi Bey (İstanbul Masalı)

ARMUDİ BEY   Evvel zaman içinde küçük bir kulübede bir adam otururmuş. Bu kulübenin bahçesi gayet büyükmüş, hem de yemyeşilmiş. Bu yeşilliklerin arasında ufacık bir armut ağacı varmış. Bu ağaç günde iki armut verir, adam da bu iki armudu yiyerek hayatını devam ettirirmiş. İşte bunun için kendisine Armudi Bey derlermiş. Armudi Bey bir gün kulübeden uzaklaşarak ormana dolaşmaya gitmiş. Bu sırada kulübenin bahçesine bir tilki girmiş, armudun birini yemiş. Armudi Bey ormanda güzel bir hayat geçirmiş. Burada bir çobanla onun kuzularına rastlamış. Çoban kırmızı şalvarlı, mavi cepkenli bir gençmiş. Bu çoban ormanlarda, yaylalarda, ovalarda, vadilerde dolaşır; mini mini kuzularına sürekli…

Üç Turunçlar (Anadolu Masalı)

Üç TURUNÇLAR Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde; cinler cirit oynarken eski hamam içinde… Enteşeden, menteşeden derken bir karpuzcu çıktı şu köşeden; ay efendim, vay efendim; karpuzlar da karpuz mu ya ne tartıya gelir, ne teraziye; ne arşına gelir, endazeye; doğrusu görülmüş gibi; görülecek gibi değil; üstü nakış nakış örülmüş ama, örülecek gibi değil! Baktım bakakaldım; on para verdim, on tane aldım. Hani karpuz kesme ile yürek ferahlamaz derler, derler ama, bakalım, adı mı güzel tadı mı güzel, şu karpuzun deyip çıkardım bıçağımı, baltamı, nacağımı: ha kestim, ha kesiyorum: ha eştim, eşiyorum derken bıçaktır, bir kapak açmasın mı? Kapağı, açarken…

Padişahın Kızıyla Yörük Oğlu (Muğla Masalı)

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde memleketin birinde bir padişah varmış. Padişah bir gün memleket turuna çıkmış. Yolda giderken bir mezarlığa denk gelmiş. Mezarlıkta da bir adam varmış ve o çöpü kırar ona eklermiş, o çöpü kırar ötekine eklermiş. Bu padişahın dikkatini çekmiş. Padişah adama selam verirmiş, adam selamı almazmış. Tekrar selam verirmiş yine selamını almazmış. Üçüncü kez de selam vermiş ve adam dönüp bakıp: “ Aleykümselam.”demiş. Padişah: “Hayrola ya arkadaş. Nedir bu dalgınlığın, telaşın? Ne yapıyorsun sen? Neyle uğraşıyorsun sen?” demiş. Adam: “Ben çöp çatıyorum.”demiş. Padişah: “Benim kızı kime çattın?” diye sormuş. Adam: “Falan dağın…

Binbir Gece Masalları’ndan Bir Şahmaran Masalı

Beni ve bu siteyi takip eden birçok kişi Şahmaran ile ilgili çalışmalarımı ve onu bir araya getirmek için uğraştığımı bilirler. Şahmaran çok kültürün çok masalın içinde yer alan büyük bir masal külliyatıdır aslında. Ne zaman nerede anlatıldığını bilemediğimiz çok eski bir masal olan Şahmaran’ın yazılı örneklerine birçok farklı metinde rastlıyoruz. Bunların  başında da Binbir Gece Masalları geliyor. İşte bugün de size uzun uupp uzun bir Şahmaran Masalı getirdim efendim. Şimdiden söylemek isterim on yıl civarında zamanımı harcadığım Şahmaran’ın burada okuyacağınız bir nevi özetinin özetidir diyebiliriz. Eğer topladığım Şahmaran Masallarını dinlemek isterseniz sizi her ay istanbulimpro‘da gerçekleştirdiğim Muzip Masal Cini İle…

Âkıbet (Uygur Masalı)

(ÂKIBET) Evvel zamanda Tursun adlı yakışıklı bir genç varmış. Ay ışığında pırıl pırıl parlayan gecelerden birinde bu genç, bir mezarlığın yanındaki yolda yürürken, aniden bir kızın “Tursun bu tarafa gelin!”, diye kendisini çağırdığını duymuş. Delikanlı şaşkın bir hâlde sesin geldiği tarafa yöneldiğinde kabristandaki deve dikenleri ve kamışların arasında dümdüz devam eden patika bir yol görmüş. Delikanlının kafası karışmış, “Acaba burada böyle bir yol var mıydı?” diye düşünmüş. Yola bakarken sanki arkasından biri onu itekleyerek kabristana sokmuş. Tursun’un kalbi küt küt atıyormuş. Tursun geri dönmek istemiş ama tam o anda biraz evvelki kızın “Korkmayın, gelin!” diyen sesini işitmiş. Tursun istemeye istemeye…

İyilik ve Kötülük (Kazak Masalı)

Eski bir zamanda İyilik ve Kötülük adlı iki arkadaş varmış. İkisinin de yiyeceği, giyecek malı varmış; fakat Kötülük kendi yiyeceğini çıkarmaz, sadece İyiliğin yiyeceklerini yerlermiş. Böylece İyiliğin bütün yiyecekleri bitmiş. Kötülük şöyle demiş: “İyiliğim yiyeceklerin bitmiş, ne yapacaksın?”. İyilik şöyle cevap vermiş: “Kötülüğüm kendin bilirsin”. Kötülük: “Kendim bilirsem atını keselim”. İyiliğin atını kesip paylaşıp yemişler ve yiyecek yine bitmiş. Kötülük: “İyiliğim atın eti bitti, şimdi ne yapacaksın?” diye sormuş. İyilik yine de “Kendiniz bilirsiniz” diye cevap vermiş. O zaman kötülük şöyle sormuş: “Senin bir kulağını pişirip versem, yer misin?”. “Yerim Kötülüğüm” diye cevap vermiş. Bir kulağını kesmiş, bir günlük yiyecek…

Altın Kuş (Kırgız Masalı)

ALTIN KUŞ Eskiden yaşlı bir adamın üç oğlu, büyük bir de elma ağacı varmış. Her yıl onun meyvesini yiyip gençleşirmiş. Yılın birinde, daha meyve olgunlaşmadan biri gelip elmayı yiyip gitmiş. Bir sonraki yıl ihtiyarın büyük oğlu elmayı beklerken gece yarısı uyuyakalmış ve elmayı birine yedirmiş. Ondan sonra ortancası beklemeye başlamış. O da uyuyakalmış. İhtiyar üçüncü yılı küçük oğluna bekletmiş. O uyumadan kaval çalarak beklemiş. Bir zaman sonra altın kuş gelerek elmaya konup yemeye başlamış. Çocuk yavaşça varıp kanadından tutunca kuş uçup gitmiş. Kanadından bir telek kopup oğlanın elinde kalmış. Çocuk sabahleyin teleği babasına getirmiş. Babası: “Kanadını, teleğini bulmuşsun; kendini de…

Altındağ’ın Padişahı (İstanbul Masalı)

Altındağ’ın Padişahı  Evvel zaman içinde zengin bir tüccar, bunun da biri erkek diğeri kız olmak üzere iki çocuğu varmış. Tüccarın bütün serveti denizde iki vapurda yüklü imiş. Bu vapurların bir an evvel memlekete gelmesini dört gözle bekliyormuş. Bir gün iki vapurun da denizde kaybolduğunu tüccara haber vermişler. Zavallının bütün serveti bu şekilde mahvolmuş, elinde yalnız bir küçük tarlası kalmış. Bir gün tarlasında kederli kederli dolaşıyormuş. Önüne çirkin cüce çıkmış. Buna: – Âdemoğlu neden bu kadar kederlisin, diye sormuş. Tüccar evvela bu cüceye cevap vermek istememiş. Fakat hatırını kıracağını düşünerek: – Bütün servetim mahvoldu, demiş. Şimdi bu küçük tarladan başka hiçbir…

Erkekten Doğan Çocuk (İstanbul Masalı)

Erkekten Doğan Çocuk (İstanbul Masalı) Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir karı koca varmış. Bunlar uzun müddet beraber yaşadıkları halde bir çocukları olsun dünyaya gelmemiş. Bir gün kadın, kocasından habersizce ebeye giderek çocuk doğurmak için bir ilaç yapmasını rica etmiş. Ebe, bir bal kabağını birtakım ilaçlarla karıştırdıktan sonra kadına vererek bundan öğle ve akşam yemeklerinde yemesini söylemiş. Kadın, bu ilacı alarak evine getirmiş, dolaba koymuş. Ertesi günü işinden dönen kocası, karısını evde bulamamış. Komşular, bir iş için çarşıya gittiğini söylemişler. Adam, yiyecek bir şey aramak maksadı ile dolaba yaklaşmış. Aksi gibi de o gün dolapta bir şey yokmuş. Gözüne…

Değirmencik (Kıbrıs Masalı)

Değirmencik (Kıbrıs Masalı) Bir gocagarıcık varmış zamanın birinde, bir da toruncuğu varmış, bir gün süpürürken toruncuğu, bir paklacık bulmuş. “Nene demiş bu paklacığı ne yapayım?” “Ne bileyim gızım?” “Ekeceğim gendini demiş.” “E ek demiş.” Ekmiş paklacığı, paklacık büyümüş, büyümüş havalara çıkmış, demiş: “Nene çıkacağım ben bu paklacığın üstüne gezeyim.” “E çık gızım” demiş. Çıkmış bakmış ki yazınan gış gavga ederler yaz demiş genne: “Yaz mı, eyi gış mı eyi?” “Yaz eyi demiş denize giderik, ondan sonra meyveler çıkar eyi yaz. Gış da demiş eyidir, yağmurlar yağar ekinlermiz olur.” “Tamam” demiş. Yaz gendine bir değirmencik vermiş, gışda gendine tavucuk vermiş. Almış…

Keloğlan İle Devler Ağası (Anadolu Masalı)

Keloğlan ile Devler Ağası   Bir varmış, bir yokmuş. Tanrının kulu çokmuş. Çok yemesi, yok demesi günahmış. Evvel zaman içinde bir karı kocanın otuz dokuz tane çocuğu varmış. Oturmuş kırkıncıyı hayırlısıyla gelsin, tamam olsun diye beklerlermiş. İhtiyar yaşlarında bu çocukların sayısını kırka tamamlamışlar da, elden ayaktan kesilip, ocak başına oturmuşlar. Bu kırk çocuğun babası, bunları besleyip büyütünceye, yetiştirip meydana çıkarıncaya kadar, yaşı yetmişe, işi bitmişe gelmiş dayanmış. Günlerden bir gün, en büyüğünden en küçüğüne kadar, kırkını da çağırmış. Karşısına sıra sıra dizilip durmuşlar: – Hele oğullarım, sıra sıra çocuklarım, artık ihtiyarladım, elden ayaktan düştüm. Sizi bu boya getirdim, bu yaşlara…

Tuz (Türk Masalı)

TUZ Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman için­de, bir padişahın üç oğlu varmış. Padişah aklı oldukça kıt bir adammış. Yaşına, padişahlığına yakışmayan hareketler yapar, herkesi kendine güldürürmüş. Devlet işleriyle hiç uğraşmazmış. Vaktini hep ava gitmekle, eğ­lenceler tertiplemekle geçirirmiş. Günlerden bir gün üç oğlunu da yanına çağırmış, onlara: – Söyleyin bakayım diye sormuş, beni ne kadar seviyorsunuz? Babalarının böyle tuhaf hallerine alışık olan şehzadeler, onun bu sorusunu hiç yadırgamamış. Fakat onun, sorduğu bir şeye karşılık verilmediği zaman da ne kadar kızdığını bilirler­miş, önce en büyük şehzade cevap vererek: – Babacığım demiş, sizi altın kadar, elmas kadar, pırlanta kadar…

Altın Bülbül (Türk Masalı)

Altın Bülbül Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir padişah varmış. Üç oğlu bulunan bu padişah memleketine çok büyük bir cami yaptırmış. Cami o kadar göz alıcıymış ki göklere yükselen beyaz minareleri uzak şehirlerden bile görülüyor, altın yaldızlı kubbeleri güneş gibi parıldıyor, yüzlerce penceresindeki renkli camlardan içeriye çeşitli ışıklar sızıyormuş. Cuma günleri namaz kılmak üzere camiye gelenler arasında Hızır Dede de bulunuyormuş ama kimse bunun farkında değilmiş. Gene bir cuma namazından çıkılırken, Hızır Dede, padişahın yanına yaklaşmış. Selam verdikten sonra: – Padişahım demiş, Allah senden razı olsun. Memlekete büyük bir cami kazandırdın. Ama bir noksanı var?…

Dev İle Üç Kardeş (Bingöl Masalı)

DEV İLE ÜÇ KARDEŞ Bir varmış bir yokmuş, memleketin birinde Hasan, Kasım ve Şaban isminde üç kardeş yaşarmış. Bu üç kardeşin üçünün de kaynanası varmış. Üç kardeş de kaynanalarından usanmış. Bir gün Hasan demiş: Kardeşler kalkın bu memleketten gidelim. Başka bir aşirete sığınalım, bir iş bulup çalışalım ve geçimimizi sağlayalım. Bunun üzerine bu üç kardeş kalkıp gitmişler. Az gitmişler uz gitmişler yüksek bir dağın tepesine varmışlar. Bu dağın tepesinden aşağıya bakmışlar ki genişçe bir ova görünüyor ve bütün ova buğday ekilidir. Hasan demiş: Kardeşler kalkın gidip bu buğdayı biçmeye başlayalım; elbet bir sahibi vardır. Buğdayı biçersek belki sahibi bize bir…

Kafdağı’ndan Getirilen Aslan Sütü (Trabzon Masalı)

Kaf Dağı’ndan Getirilen Aslan Sütü (Trabzon Masalı) Adamın bi ati var, bi hanımi var. At ne anda gebeye galmişse gadın da ayni o akşam gebe galmiş. Çecüklerin doğumi de bir olmiş. Onunki de erkek, at da erkek. .. Çecüğun bahımi kibi zor da hayvanın bahami. Çecuk beşukde ağladuğlan o ahırda ağlıyor, tarlada ağlıyor. Ayni çecük kibi geliyor meydana bu. Netice bu. Yavaş yavaş çecük on iki, on üç yaşlarına gelince çecüğun gendi annesi ölüyor. Ölünce babasi evleniyor. Yalnız bu gadın bu çecüğu hor görüyor evde. Adam da çecüğuni çok seviyordu. “Oğolum, ne isdiyorsun sen benden?” “Boba, bana bi elbise yapdurceksın…

Yılan ve Adam (Tarsus Masalı)

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde; develer tellal iken, pireler berber iken, bir gün adamın biri nedendir bilinmez düşmüş yollara. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. O sanmış ki çok gitmiş, meğer bir arpa boyu yol gitmiş. Yürümekten yorulunca bir incir ağacının allına oturmuş. Epey de acıkmış. Hemen bir ateş yakıp karnını doyurmuş. Karnı da doyunca artık yorgunluktan gözlerini açamaz olmuş. Derin bir uykuya dalmış. Bu arada yaktığı ateş ağacın kuruyan gövdesini sarmaya başlamış. Meğer ağacın dallarının birinde bir de yılan varmış. Zavallı yılan ateşin ortasında kalmış. Tıslamış  mıslamış derken adam uyanmış. Bakmış ki,…

Gül Ali (Manisa Masalı)

Gül Ali (Manisa Masalı) Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, işte develer tellal iken, pireler berber iken, bir köyde bir erkekle bir kadın yaşarmış. Belli bir yaşa gelmişler, çocukları olmamış. Çocukları olmadığı için gerçekten üzülüyorlarmış. Bu üzüntüleri yüzünden her namazdan sonra dua ediyorlarmış Bir çocukları olması için. Hatta kadın bir gün şöyle dua ediyor; “Yārabbi, bana oldu olmadı, bir çocuk ver, yılan dahi olsa, çocuk ver” diye, dua eder. Gerçekten dokuz ay sonra, kadın bir yavru dünyaya getirir ama o yılandır. Yılanı çocukları gibi beslerler, gözü gibi büyütürler, gözü gibi bakarlar, çok severler. Ama halktan çekindikleri için, o yılanı, kendi…

Ak Kurt (Tatar Masalı)

AK KURT Eski zamanlarda bir padişah vardır. Onun dört oğlu vardır. Bir gün padişah, karısı ile birlikte, güzel atlar, güzel arabalar hazırlayıp, ıssız kırlara çıkar. Kırda dinlendikleri sırada, gecenin bir yarısında çok sert bir rüzgar esip, bunların çadırlarını kaldırıp, atar. Tam o sırada havadan bir dev padişahı ortaya çıkıp, padişahın yanından karısını alıp, gider. Padişah hemen uyanıp, karısının yanında olmadığını görür ve hemen arabacısını uyandırır, ikisi birlikte padişahın karısını aramaya giderler. Bunlar o gece arayıp, kadını bulamayınca, tan attıktan sonra şehirlerine dönerler. Padişah, at giden yere at, mektup giden yere mektup göndererek, her tarafa adamlarını göndererek, karısını aramaya başlar. Kadının…

Simurg ‘Karakuş’ (Tatar Masalı)

Simurg (Karakuş) Tatar Masalı Eski zamanlarda yaşlı bir adam varmış. Bu yaşlı adamın üç kızı varmış. Günlerden bir gün, yaşlı adam pazara gitmek için hazırlanmaya başlar. Gitmeye hazırlandığı sırada iki kızını uyandırıp: “Nasıl bir hediye getireyim? diye sorar, küçüğünü uyandırmaya kıyamaz ve pazara gider. Bu sırada küçük kızı rüya görür. Rüyasında büyük duvarlarla çevrili bir bahçede çok güzel bir çiçek ile oynadığını görür. Çiçekle uzun süre oynadıktan sonra, çiçeği kaybeder; arar arar, ama bulamaz. Çiçeği bulamamasına üzülüp, ağlayarak, uyanır. “Sana ne oldu, neden ağlıyorsun?” diye, ne kadar sorsalar da kız cevap vermez. Bahçelerine çıkıp, orada da çiçeği arar kız, onun…

Kurt (Kastamonu Masalı)

Kurt (Kastamonu Masalı) Vakti zamanında kurdun birisi yola yukarı gidiyormuş. O sırada da kurdun karnı acıkınca kurt: “Yolda karşıma ilk çıkan hayvanı yiyeceğim.” der. Yolda giderken önüne bir koyun rast gelir. Kurt, koyunu tutarak: “Ben seni yiyeceğim.” “Sen beni yiyeceksin ama önce sen yüzün guylu yolun içerisine yat. Ben bir iki sefer üzerinden aşağı yukarı atlayayım sonra sen beni ye.” der. Kurt, yolun içine yatar ve sonra koyun bir iki sefer aşağı yukarı atladıktan sonra ormanın içine doğru kaçıp gider. Kurt kalkıp bakar ki, koyun yok. Kurt yine yola yukarı yürümeye devam eder. O sırada önüne bir deve rast gelir.…

Beyaz Çiçeklerle Kırmızı Çiçeklerin Masalı (Tebriz Masalı)

Beyaz Çiçeklerle Kırmızı Çiçeklerin Masalı Biri vardı, biri yoktu. Bir bahçede çok güzel bir sarmaşık yolu vardı. Sarmaşık yolunun çok güzel beyaz ve kırmızı çiçekleri vardı. Sarmaşık yolu yerlere salınmaktaydı. Yemyeşil yaprakları yere gölge düşürüyordu. Kırmızı renkli çiçekleri çok güzel kokular saçıyordu. Çocuklar onun gölgesinde oynaşır, çiçeklerin güzel kokularından çok keyif alırlardı. Kırmızı çiçeklerin arasında beyaz çiçek goncaları da vardı. Ama çocukların beyaz çiçeklerin açıldığını hiç görmemişlerdi. Bir gün bunun hakkında konuştular. Küçük Ayten dedi: -Bu beyaz goncalar açıldıklarında kırmızı çiçek oluyorlar. Kardeşi Orhan dedi ki: -Peki bu kırmızı goncalar nedir? Öbürü kardeşi Togay dedi: -Gelin, beyaz goncaları derip toplayalım.…

Maymunların Budası (Japon Masalı)

Maymunların Budası (Japon Masalı) Bir zamanlar bir büyükbaba ile bir büyükanne varmış. Kuşlar olmasaymış, yaşamlarından memnun yaşayabilirlermiş. Büyükbaba küçük tarlasında sevgiyle çalışıp bütün ayrık otlarını özenle temizlese de doymak bilmeyen kuşlar gelip bütün filizleri yermiş. Büyükbaba hiçbir zaman umduğu ürünü alamazmış. Geceleri bile yatağında bir o yana, bir bu yana döner dururmuş. Düşünde dev gibi kuşların tarlasına üşüştüğünü, bütün ekinleri son tanesine kadar yediklerini görürmüş. Sabah terden sırılsıklam ve yorgun uyanırmış. “Böyle sürdüremeyiz. Bana yiyecek bir şeyler hazırla. Sende vardır, renkli birkaç çaput bul. Korkuluk gibi giyineceğim. Bakalım, kuşları korkutabilecek miyim!” demiş büyükbaba yine uykusuz geçen bir geceden sonra. Büyükanne…

Keloğlan (Bulgar Masalı)

Keloğlan Bulgar Masalı Keloğlan, kelliğine kelmiş, hem bu yetmezmiş gibi, bir de tembelmiş. Verileni kenara koymaz, yer içer, yan gelip yatarmış. Çalışmasını diledikleri zaman da: “Bir abam var atarım, nerde olsa yatarım” dermiş. Abasını atmış, istediği gibi yatmış, seneler geçmiş, anası, babası bu koskoca oğlanı doyuramaz hale gelmişler ve bir gün ona: – Ah oğul, vah oğul, bakarsan başının çaresine bakarsın, bakmazsan yüreğimizi yakarsın. İşte kapı, işte sokak, bizden bu kadar derler. Keloğlan az gider, uz gider, dere tepe düz gider, bir memleketin başkentine varır. Bu başkentte oturan padişahın, gülünce dudaklarında güller açan, bir kızı varmış, kız evlenme çağına geldiği…

Keloğlan (Kastamonu Masalı)

Keloğlan (Kastamonu Masalı) Bir varmış, bir yokmuş… Bir annenin üç tane oğlu varmış. Bunlar zamanla fakir düşmüşler. Oğlanlar bir gün annelerine: “Biz gurbete gideceğiz, bize azık yapıver.”deyince anneleri ocağa bir çörek gömer. Çöreğin üç parçasını birer parça çocuklara verir. On beşer kuruştan kırk beş kuruş da harçlık verir. Bunları aldıktan sonra çocuklar köyden çıkarlar. Üç yol ayrıcına varınca orada tahtısım oluyorlar ve orada birbirimizin geldiğini nereden bileceğiz diye kavlederler. Üçünün parmağında birer yüzük varmış. Yüzükleri bir taşın altına koyarlar. Hangimiz evvel gelirse yüzüğünü alır. Birbirimizin geldiğini bundan biliriz, deyip ayrılırlar. En küçüğü en soldaki yola gider. Biraz gittikten sonra bakar…

Ali Cengiz Oyunu (Anadolu Masalı)

Ali Cengiz Oyunu Bir varmış, bir yokmuş, Tanrının kulu çokmuş. Çok demeci, yok demesi günahmış. Bir kadıncağızın pek yakışıklı, çok becerikli, bir tek oğulcağızı varmış. Bu kadın, oğlunu •araya, padişahın hizmetine vermeği uygun bulmuş. Günlerde bir gün bu padişahın canı sıkılır. Çevresindekilerin anlattıklarını dinler, hünerlerini seyreder de hiçbirini beğenmez. Kaşları çatılmış bir türlü açılmaz. Huzurda kimsede ağız açmağa cesâret yok. Emirle, fermanla kıpırdıyorlar. Divanhânede herkes dim dik, el pençe divân bekler, diklir de, oldukları yerde küçülürken, padişahın lâlâsıdır, ileri çıkıp: — Fermanın olursa padişahım, çengiler, çalgılar, canbâz, hokka bâz, perendebâz, sihirbâzları çağıralım, gelsinler, efendimizi oyalasınlar. Diye bir bir saydıysa da,…

Köse Değirmenci ve Keloğlan (Anadolu Masalı)

Köse Değirmenci ve Keloğlan  (Anadolu Masalı) Bir varmış, bir yokmuş, Allah’ın kulu çokmuş. Çok yemesi yok demesi günahmış Evvel zaman içinde, memleketin birinde, bir Keloğlan varmış. Bu Keloğlana babası, ölüm döşeğinde, boyu kısa, kendi köselerle alışveriş etmemesini, yola da, işe de koşulmamasını vasiyet etmiş. Günlerden bir gün, bu Keloğlan, eşeğine iki tay, bir kile buğday yüklemiş, değirmenin yolunu tutmuş. Yamaçtan aşağı, suyun akarına kurulmuş değirmenlerin en altındakine varmış. Yükünü kapının önüne yıkmış, bir de içeriye girmiş bakmış ki, bir köse değirmenci, boyu da kısa, gözleri çakır, durmaz sırıtır, gözlerini de belertmiş, Keloğlan a bakmıyor mu? “Hoş vardın, sefalar getirdin Keloğlan,…

Keloğlan ve Vezirin Oğlu (Kırım Masalı)

Keloğlan ve Vezirin Oğlu (Kırım Masalı) Bir zaman varmış, bir zaman yokmuş, şehir kenarında küçük bir evcikte 15-16 yaşında Keloğlan adlı oğlanla bir dul kadın yaşarmış. Bu dul kadının da mal olarak bir kazı varmış. O, bu kazı satmak için oğlunu pazara yollar. “Var oğlum, bu kazı pazarda sat, belki parası bu gün yeterli olur.” der. Keloğlan anasının dediği gibi kazı pazara alıp gider. Pazara gelir. Satıcılar sırasına geçer ve orada bekleyip durur, bir adam Keloğlan’a doğru gelir ve ona: “Tavuğuna ne istiyorsun genç?” deyip alay eder. Keloğlan ona: “O benim kazım, nerden tavuk oluyor… Kazı görmüyor musun?” der. Onlar…

Kuyruksuz Tilki (Horasan Masalı)

Kuyruksuz Tilki (Horasan Masalı) Biri vardı, biri yoktu. Hûdâdan başka hiç kimse yoktu. Bir yaşlı nine ve bir keçisi vardı. Bu yaşlı nine keçisini sağıp sütünü götürür satar ve onunla geçimini sağlardı. Bir gün, oradan bir tilki geçmekteydi, baktı; nine keçiyi sağıyor sütünü alıp bir tahta kaba koyuyor. Tahta kabın da bir kenarı kırık imiş. Sonra, tilki geliyor ve görüyor ki; gerçekten de, nine sütünü sağmış oraya koymuş. Tilki derhal sütü içer ve gider. Sonra, nine gelir, görür ki; gerçekten de, sütü yok olmuş. Ertesi gece de yok olmuş. Öbür gece yine gelir, bakar ki gerçekten de sütü tilki içmiş.…

Yeraltı Diyarının Kartalı (Anadolu Masalı)

YER-ALTI DİYARININ KARTALI Bir varmış, bir yokmuş. Üç kardeş varmış, bir de babaları varmış. Bu üç oğlanın babaları hastalanmış, bir türlü iyi olmazmış, Büyük oğlan gelmiş demiş ki: “Baba, neden gün günden zayıflıyorsun?” “Oğlum, hastayım.” demiş, ama hastalığının sebebini dememiş ona. Ortanca oğlan varmış, ona da dememiş fazla bir şey. “İşte, hastayım.” demiş, o kadar. En sonunda küçük oğlan varıyor babasının yanına: “Baba, diyor, niye zayıflıyorsun böyle gün günden?” “Aman bire oğlum, diyor adam, diyiversem derdime derman mı olacaksın?” “Baba, belki derman olurum.” “Ey, diyivereyim. Bir yerde bir Uyuz-Padişahı vardı. Benim de üç tane Hezaran-Bülbüllerim vardı. Uyuz-Padişahı benim bu bülbüllerimi…

Yılan Padişahı Şahmaran (Tatar Masalı)

YILAN PADİŞAHI ŞAHMARAN Evvel zamanda fakir bir delikanlı, ormandan odun kesip, satıyormuş ve bununla geçiniyormuş. O, bir de alıp dönüyormuş, iki de alıp dönüyormuş. Bu şekilde taşırken bir gün kalın bir ağacın dibine oturmuş. Fakir insan çok düşünür. Düşünüp, oturuyormuş. Toprağı bir öyle, bir böyle kazıyormuş. Geçimi zormuş ve böylece düşünüp, oturuyormuş. Bu şekilde düşünüp, toprağı eşeleyerek, oturduğu sırada, bunun eline demir bir şey değmiş. Düşünmüş: “Bu nasıl demir?” demiş, tutarak bakmış. Kazmış, kazmış ve sonunda büyük bir kapak çıkmış. “Bu haramilerin malıdır, herhalde bunu haramiler koymuştur.” demiş. Taş ve ağaç ile kanıra kanıra bu kapağı açmış. Açınca bir değnek…

Esen Sahı (Türkmen Masalı)

Esen Sahı Eski zamanlarda Esen adlı bir yiğit varmış. O cömertlikte Hatam Tay kadar varmış. Bir şeye muhtaç olup kapısına gelen adamı boş çevirmezmiş. Onun için de onun adını Esen Sahı koymuşlar. O bir gün kendi kazandığı zenginliğinin de, babasından miras kalan zenginliğinin de sonuna varmış. Tam o gün de bir fukara adam gelip: — Esen can, gayret edip, bir çuval buğday vermesen, çocuklarım beşik çağına da yetişemeden mahvolacak — demiş. Esen karısına: — Ambardaki iki çuval buğdayın birini bu fakire ver. Kendin de dolanıp gelene kadar, bir çuval ile geçinip gidersin — diyerek, kendi komşu yurda ticarete gitmenin kaygısını…

Üç Arkadaş (Tokat Masalı)

ÜÇ ARKADAŞ (Tokat Masalı) Çölde yaşayan üç tane arkadaş, demişler bugün de şöyle bir sahraya çıkalım bi yerde çayırlık çimenlik yer varmış orayı gezelim demişler. Orayı gezerken koşarak bunların yanlarına bir şahıs gelmiş, demiş ki; -Devemi gördünüz mü? Ben devemi kaybettim! Onlardan biri demiş ki; “Devenin bir gözü kör müydü? Demiş. – Evet demiş. Diğeri de demiş ki; “devenin bi kuyruğu kesik miydi?” Demiş. – Evet demiş. Birisi de demiş ki; “devenin ayağı topal mıydı bir de kaçkın mıydı?”, demiş “sağ ayağı topal mıydı? demiş mesela. “Evet”, demiş “o zaman devemi siz aldınız” demiş. Bunu orada bulunan bir papaz varmış,…

Keyfine Düşkün Padişah (Türkmen Masalı)

Keyfine Düşkün Padişah Bir varmış, bir yokmuş, eski zamanda dağ içinde yaşıyıp duran bir garip oğlan varmış. Bu oğlan babasından miras kalan su değirmenini çalıştırıp, payına düşen gelirin hesabı ile yaşıyormuş. O bir gün payına düşen undan bir kurabiye yapıp soğutmak için ocağın yanında koymuş fakat bir iş için dışarı çıkıp gelmiş fakat görse ki kurabiyesi yokmuş. Buna hayret eden oğlan etrafta hiç canlı yok, acaba benim kurabiyem nereye kayboldu ki diyerek etrafı aramaya çıkmış. Fakat ondan haber alamadan, o geceyi aç geçirmek zorunda kalmış. Ertesi gün yine değirmenden payına düşen hakkı ile kurabiye pişirip, soğuğuyana kadar dışarı çıkıp gelmiş…

Erler-Karısı’na Koca Olmağa Giden Keloğlan (Anadolu Masalı)

Erler-Karısı’na Koca Olmağa Giden Keloğlan (Anadolu Masalı) Bir Keloğlan varmış. Bir de onun annesi varmış. Bu, Keloğlan her gece kahveye gidermiş, bir köşeye büzülür otururmuş. Kahvede delikanlılar, içlerinden biri böbürlendiği zaman: “Yiğitlik, yiğitlik, Erler-Karısı’na koca olmaktır.” diye söz atarlarmış. Keloğlan delikanlıların bu sözlerini bir dinlemiş, iki dinlemiş… Sonunda anasına demiş ki: “Anne, ben gideceğim, Erler-Karısı’na koca olacağım” Kadıncağız; “Oğlum, neresidir o gideceğin yer? Nasıl gidersin?” falan diye oğlunu vazgeçirmeye çalıştıysa da faydası olmamış. Sonunda bıkmış kadın: “Cehenneme kadar yolun var. Ben de senin gibi bir miskinden kurtulurum.” demiş. Keloğlan almış başını gitmiş, gitmiş, gitmiş… Dere, tepe düz gitmiş… Altı ay…

Ayağına Diken Batan Karga (Anadolu Masalı)

Ayağına Diken Batan Karga (Anadolu Masalı)   Bir varmış, bir yokmuş. Bir karga varmış. Bir gün ayağına bir diken batmış. Bu dikeni almış, bir kocakarıya götürmüş. “Nine, demiş, şu dikenimi saklar mısın?” Nine almış dikeni, ocağın üst başına koymuş. Bir gün beklemiş, iki gün beklemiş, karga gelmemiş. Bir akşam, kandilini yakıyormuş, kandilin fitili kaçmış. Dikeni almış, fitili çıkarayım diye, diken yanıvermiş. Tam o sırada “fırrt” demiş, karga da gelmiş. “Nine, demiş, dikenimi verir misin?” “Ah oğlum, kandilin fitilini çıkarıyordum, yanıverdi dikenin.” “Yo… Ben dikenimi isterim.” Oturmuş pencerenin başına karga, saatlerce: “Ya dikeni ya kandili Ya dikeni ya kandil.” diye bağırmış…

Ahmet ile Mahmut (Anadolu Masalı)

Ahmet ile Mahmut Vaktin birinde, bir padişah varmış. Padişahın bir sene, beş sene derken epey bir zaman çocuğu olmamış. Olmayınca padişahın hanımı: – Padişahım; her derdin dermanı var, derdine derman arasana. Sen padi­şahsın. Padişah; vezirini, vüzerasını, akıldanelerini toplamış. – Benim bir sürü serim servetim var. Ben ölünce bu servet nerede kalır? Benim çocuğum yok. Derdi veren Allah, dermanını da verir, çıkalım arayalım. Bunlar, atlarını hazırlamışlar. Yakınları ile vedalaşıp yola çıkmışlar. Bir müddet gittikten sonra çayırlık, çimenlik bir yere varmışlar. Atları çayıra sal­mışlar. Bunlar da çeşmenin başına varmışlar. Abdest alıp namaza durmuşlar. Padişah namazının sonunda sağına selam vermiş, soluna selam vereceği…

Oğlan ve Dev (Horasan Masalı)

Biri vardı, biri yoktu, bir baba oğul idiler. Onların yaşlı bir anaları vardı. Oğlan günde üç tornana çalışırdı. Bir gün çöle gitti, yolda yaşlı birine rastladı. Yaşlı adam dedi: “Oğul, sen burada ne yapıyorsun?” Oğlan dedi: “Geziyorum bakıyorum, iş falan olur, belki iş bulurum diye.” Yaşlı adam ona dedi ki: “Gel, burada çalış.” Oğlan gitti, o yaşlı adamla çalıştı. Yaşlı adam dedi: “Sana bir yılda bir ceviz vereceğim.” Oğlan da kabul etti, gitti çalıştı. Bir yıl sonra, yaşlı adam ona bir ceviz verdi, dedi: “Bu senin ücretindir.” Oğlan dedi: “Pekiyi, ben artık kendi şehrime döneyim.” Yaşlı adam oğlana dedi ki:…

Gülnar Hanım (Azerbaycan Masalı)

Bu masalı yakın zamanda doktora tez çalışmalarımda arşivi karıştırırken buldum. “Gülnar Hanım” adıyla, bir word dosyasında Arap harfleriyle, İran Azerbaycanı-Azerbaycan Türkçesiyle yazılmış şekilde, içinde başka hiçbir bilgi olmadan dosyaların arasında gördüm. Muhtemelen oradaki dostlarımızdan birinin geçmişte dinlediği ve kendisi yazıya geçirdiği bir masal. İran Türklerinden, Tebrizli masal analarından Sousan Navadeh Razi gönderdi diye hatırlıyorum. Boşta durmasın, masal severler okusun diye, Latin alfabesi ve Türkiye Türkçesine aktardım. İyi okumalar dilerim. Seçkin “Köyün Delisi” Sarpkaya Temmuz / 2019   Gülnar Hanım   Kandahar padişahının Melik Memmed adında bir oğlu var idi. Güzellikte öyle bir afet-i zamandı ki Yusuf, Kenan onun eline su…

Kırk Kardeş (Türk Masalı)

Kırk Kardeş (Türk Masalı)   Var varanın, sür sürenin… Baykuşu çoktur viranenin… Destursuz bağa girenin, geçmez parayla dükkâna girenin, hokka çömleğini başında patlatır Bekri Mustafa… Hak dost, veli dost… Babamdan kaldı bir eski post… Ben dikerim, o sökülür… Arasına bit, pire sokulur… Ufacığı bakla gibi, büyüceği toklu gibi… Tuttum pireyi, İstanbul’a yolladım. Bekledim, bekledim gelmedi. Ardından uşak yolladım. Bir kaz aldım pazardan akça pakça, eti kemiceğinden pekçe… Kırk kişiyiz… Onumuz odun yarar, onumuz kav çakar, onumuz su taşır, onumuz ateş yakar… Bir de baktık kaz kafasını kaldırmış, kazandan bize bakar… Fare takla tukla… Ne nohut bıraktı bu yıl ne de…

Aç Bars Hikâyesi (Uygur Masalı)

Aç Bars Hikâyesi Uygurca Altun Yaruk Sudur Kitabı’ndan… Bu eser masal türünden kabul edilebilir. Uygurca Altun Yaruk Sudur’un 26. Bölümü (onuncu kitap) içerisinde (10. kitabın 6. ve 15. varakları arası.) yer alan Aç Bars Hikâyesi’dir. Aslen Sanskritçedir. 8. yüzyılda Çince, muhtemelen 11. yüzyılda da Uygurcaya çevrilmiştir. Çeviren Şingko Şeli Tutung’dur. Uygurca nüsha, çevirmen veya müstensihler tarafından eklemeler yapıldığı için Çince metne göre daha ayrıntılıdır. Bu eserde Altın Yaruk Sudur’un St. Petersburg yazması esas alınmıştır. Tüm bu bilgiler ve metin Zemire Gulcalı’nın yüksek lisans tezi olarak hazırladığı ve daha sonradan kitaplaşan “Eski Uygurca Altun Yaruk Sudur’dan Aç Bars Hikâyesi” adlı eserden…

Fesleğenci Kız (Kazdağı Masalları)

Fesleğenci Kız (Kazdağı Masalları) Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde Kazdağı’nda yaşlı bir çiftçi üç kızıyla birlikte yaşarmış.Birbirine çok seven baba ile kızları, mutluluk içinde yaşayıp giderlerken günün birinde yaşlı çiftçi hastalanıp ölmüş. Kızları günlerce ağlamışlar iyi kalpli babalarının ardından. Elden ne gelir? Sonunda zavallı kızcağızlar yokluk, yoksulluk içinde kalakalmışlar. Bir gece en küçük kız rüyasında, bahçedeki fesleğen ağacının dibinde dokuz küp altının gömülü olduğunu görmüş. Önceleri pek aldırmamış buna, ama birkaç gece daha aynı rüyayı yine görünce kardeşlerine anlatmış. Üç kız kardeş, hemen kolları sıvayıp fesleğenin dibini kazmışlar ve gerçekten de dokuz küp altın çıkmış topraktan. Sevinçle birbirlerine…

Bilginin Değeri ( Kazdağı Masalları)

Bilginin Değeri ( Kazdağı Masalları) Bir zamanlar, Kazdağları’nda çalışkan bir çiftçi varmış. Zeytincilik yaparak pek çok altın kazanmış. Yıllar geçip yaşlanınca Can adındaki oğlunu yanına çağırıp demiş ki: – Oğlum, artık ben çok yaşlandım. Zeytin toplayacak halim de kalmadı. Ama senin uzaklara gidip ticareti öğrenmeni istiyorum. Sana bin altın vereceğim. Bu parayla neler alıp neler satman gerektiğini öğrenirsin. Paranı akıllı değerlendir ve unutma ki dünyada altından daha değerli hiçbir şey yoktur. Oğlu altınları yanına alıp gezgin tüccarlarla birlikte İzmir’e doğru yola çıkmış. Ama diğer tüccarlar mal arayıp dururlarken o şehri dolaşmaya başlamış. Gezerken gördüğü büyük bir okul görünce görevliye sormuş:…

Kazdağlı Deli Kız (Kazdağı Masalları)

Kazdağlı Deli Kız (Kazdağı Masalları) Bir zamanlar, Kazdağı’nın ıssız bir köyünde yaşayan iki yaşlı kız varmış. Büyüğünün adı Benay, küçüğün ki Günay’mış. Kız kardeşler küçük bir kulübede yaşarlarmış. Bir sabah Benay zeytin toplamak için evden çıkmış. Biraz kıt akıllı olan Şenay evdeki tüm giysileri yakmış, tabakları kırmış. Benay eve dönüp ortalığı görünce, – Kardeşim n’aptın sen böyle? diye sormuş. -Bir ara çok sinirlendim, yakhm-kırdım işte … – Ama böyle olmaz ki, seni evlendireyim bari. Sen bir koca istiyorsun değil mi? – İstemez olur muyum … Hadi bana bir koca bul. Daha gencim ne de olsa … -Haklısın, seni kralla evlendirmeliyim.…

Çalışkanın Talihi (Kazdağı Masalları)

Çalışkanın Talihi (Kazdağı Masalları)   Bir zamanlar Kazdağında çok çalışkan bir oduncu varmış. Evlere odun taşıyıp yakacak satarak geçinmeye çalışıyor, ama kazandığı para ailesinin karnını doyurmaya yetmiyormuş. Bir gün yine dağda çalışırken kulağına garip sesler gelmiş.  Yoğun işi arasında aldırmamış bu seslere ve odun kesmeyi sürdürmüş. Biraz sonra, çığlık gibi bir ses duymuş yine. Önce çok korkmuş, sonra da ne olduğunu anlamak için sesin geldiği yöne gitmiş. Bir de bakmış ki, dünya güzeli bir kız bir çalılığın içine düşmüş, çıkamıyor. Hemen koşup kızı kurtarmış. – Kimsin sen, adın ne? diye sormuş ona. – Sen beni tanımazsın, ama ben seni tanırım,…

Zümrüd-ü Anka (Kastamonu Masalı)

Zümrüd-ü Anka-Kastamonu Masalı   Eski zamanlardan birinde kaderi kısmeti dağıtma işi Sultan Süleyman’a verilmiş. Sultan Süleyman da her mahlûkatın dilinden anlar, onlarla konuşurmuş. O zaman da kuşların en büyüğü olan Zümrüdüanka diye bir kuş yaşarmış. Dünyanın öbür ucunda çok zengin bir padişahın çok güzel bir kızı olur. Dünyanın öbür ucunda da sıradan bir kadın erkek çocuğa hamileymiş. Sultan Süleyman doğacak olan bu erkek çocukla, doğan kız çocuğunun kaderini birleştirerek: “Bu çocuklar on sekiz yaşına geldiği zaman evlenecekler.” der. Zümrüdüanka kuşu da Sultan Süleyman’ın yanında otururken: “Senin yaptığın bu iş olmaz. Birisi dünyanın bir ucunda, biri de diğer ucunda.” “Neden olmasın, ben yapınca Cenâb-ı Allah bozmaz. Benim dediğim…

Anka Kuşu (Horasan Masalı)

ANKA KUŞU (Horasan Masalı) Biri vardı, biri yoktu, Hüdâdan başka hiç kimse yoktu. Bir sultan ve onun üç oğlu vardı. Onun büyük bir bağı ve o bağın içinde de büyük bir nar ağacı vardı. Bu ağaç, her yıl üç tane nar verirdi. Bunların her birinin içi tamamen la’l ve mücevherle dolu olurdu. Her yıl, bu narlar olgunlaşınca, bir dev gelir, bunları kopartır ve kaçardı. Bu yıl da sultanın büyük oğlu dedi ki, ‘gideyim, bakayım, bu narları kim gelip kopartıyor.’ Oğlan, gece kalktı, gitti ağacın yanında nöbet tuttu. Gece yarısı olunca, oğlanı uyku bastırdı. Oğlan tuttu, o ağacın yanında yattı. Gece…

Keloğlan Hiç Alıyor (Anadolu Masalı)

KELOĞLAN HİÇ ALIYOR Bir varmış, bir yokmuş. Tanrının kulu çokmuş. Çok yemesi, yok demesi günahmış. Vaktin birinde bir Keloğlan, bir de anası varmış. Bir gün anası bu Keloğlana on para vermiş: -Haydi Keloğlan, keleş oğlan, bakkala git on paralık «hiç» al geliver demiş. O zamanlar bizim bildiğimiz şu adi tuzun adına «hiç» derlermiş. Keloğlan anasının dediğini unutmamak için yolda giderken “hiç, hiç” diye söylenir dururmuş. Gide gide deniz kenarına varmış.  Balıkçılar geceden ağ atmışlar da sabahleyin kıyıdan elbirliği ile “hay hak, hay hak” diye çekerlermiş. Bu Keloğlan gelmiş, aman anamın dediğini unutmayayım diye, orada “hiç, hiç” der dururmuş. O böyle…

Devenin Arkadaşları (Kazdağı Masalları)

Evvel zaman içinde deve tellal iken yaşadığı Kaz dağında bir tilkiyle tanışmış. Ormanda yürürlerken sıska bir çakal çıkmış önlerine.  İyi kalpli deve çakalın haline üzülmüş ve tilkiyle çakal devenin kılavuzluğunda yiyecek aramaya koyulmuşlar.  Dağ bayır gezinirlerken deve çok güzel türlü otlarla karnını doyurup güçlenmiş, ama tilkiye çakal av bulamaz olmuşlar.  Çakal, arkadaşı tilkinin kurnazlığına güvenerek bir çare bulmasını istemiş. Tilki de açlıktan kıvrandığı için vahşi arkadaşının gücüne güvenerek, -“Çakal kardeş” demiş, “biz av bulamazken deve gittikçe semirdi. Onu yemekten başka çaremiz kalmadı. Besili bir deveden daha güzel av mı olur?” Deveyi oyuna getirmek için tilkinin aklına bir fikir gelmiş ve onlara bir bahis önermiş: -Üçümüz de bugüne kadar yediği şeylerin adını saysın. Eğer hangimiz sayamazsa öbürleri onu yesin. Saf deve bunun bir oyun olduğunu sanarak kabul etmiş.…

Şehrihan İle Gülbahar (Anadolu Masalı)

ŞEHRİHAN İLE GÜLBAHAR Yıllar ve yıllar önce Acemlerin ülkesi Horasan’da adı Şehrihan olan bir padişah yaşarmış. Bu padişahın çok büyük bir sarayı, hizmetinde çalışan yüzlerce adamı ve hareminde de ona tek bir kız çocuğu bile verememiş, doğurganlıkları olmayan yüz cariyesi varmış. Tek bir çocuk sahibi bile olamamış olmak padişahı çok üzmekteymiş. Padişah bir gün kabul salonunda ülkenin ileri gelenleri, vezirleri ve emir erleri ile oturup sohbet etmekteyken söz dönmüş dolaşmış çocuğunun olmamasına ve atalarından kalan tahtı devredecek kimsesinin bulunmamasına gelmiş. Yanında bulunanlar, “Aman Padişahım, Allah size uzun ömürler versin, durun hele daha gençsiniz,” diyerek padişahı teselli etmeye çalışsalar da bu,…

Maymunlar Padişahı’nın Veziri (Kelile ve Dimne)

Maymunlar Padişahı’nın Veziri (Kelile ve Dimne) Zümrüt yeşili bir adada maymunlar yaşardı bir zamanlar. Adada bitmek tükenmek bilmez bir bolluk vardı. Dört bir yanından fışkıran türlü meyve ağaçları, yemişler, sebzeler, berekete boğmuştu adayı. Irmaklar, çağlayanlar, soğuk pınarlar, sanki cennetten bir köşeymiş gibi, sonu gelmez güzellikler yaşatıyordu. Maymunlar çok mutluydular. Bir gün ileri gelenleri toplanmış, lezzetine doyulmaz meyvelerden söz ediyorlardı. Üzüm, incir, fındık, muz, şeftali, portakal… daha neler neler. Oradan geçmekte olan bir ayı, toplu halde görünce onları, konuştuklarına kulak kabarttı. Duydukları karşısında şaşkına uğradı. Böyle bolluk bereket içinde yüzerlerken onlar, kendileri dağda yaban çalıları arasında ömür sürüyorlardı. Bu haksızlık değil…

Keloğlan (Kırım Masalı)

Keloğlan’ı hepimiz biliriz. Hatta benim gibi masal düşkünleri için Keloğlan bir süper kahraman gibidir. Bu sefer Keloğlan’ın Kırım versiyonuna misafir oluyoruz. Keyifle okumanız dileğiyle… Keloğlan (Kırım Masalı) Bir zaman varmış, bir zaman yokmuş, bir Keloğlan varmış. Bu Keloğlan kendi köylerinden uzak bir köyün zenginin yanında ırgat olur. Üç yıl çalışır. Üç yıl ırgatlığı için çok az para alır. Zenginle hesap kestikten sonra köyüne dönmek ister. Zengin, Keloğlanın çok iyi çalıştığını bildiği için işten çıkarmak istemez. Fakat Keloğlan oldukça fazla yalvardığından onu işten çıkarmaya mecbur olur. Yanında çalıştığı adamın da üç oğlu varmış. Onlar Keloğlana hediye olarak; birinci oğlan bir kuşak,…

Şahın Oğlu (Tebriz Masalı)

Şahın Oğlu (Azerbaycan Türkçesi) Bir gün var idi, bir gün yoh idi. Allah’dan sora heç kes yoh idi. Bir padişah var idi, uşagi olmazdi. Çoh çalışıb deva dermannan sora Allah ona bir oğlan verir. Padişah oğlun çoh sevirmiş, istir onun geleceyin bilsin. Bütün müneccim başıları kesrine çağırıb, niçe ay reml usturlab atannan sora, diyiller: -Şahzade büyüyüb reşid civan olacah, amma evlenende toy gicesi öleceh. Oğlan boya başa çatır. Padişah da oğlunun ölmesinnen korhur. Oni evlendirmir. Şahzadenin yaşı otuzi aşır. Bir gün anası padişaha diyir: -Tac tahtın varise ihtiyacı var. Niye oğlumuzi evlendirmisen? Şah diyir: -Olmaz, evlense canın elden verer. Ana…

Mirza Mıhemede (Muş Masalı)

Mirza Mıhemede Bir varmis, bir yohmis. Evvel zamande bi adamın üç tene ogli varmis. Küçügün ismi Mirza Mıhemedmis. Kapilerının önınde bi elma agaci var, her sene üç elma verermis. Babalari: “O agaci koriyın her sene size birer elma verır.” demis. Babaleri ölmis. Agaç de üçtene elma tutmis. Elmalar yetısdıgi zaman sıraya koymisler, nobet için. Önce büyük kerdes getmis beklemaga. Biraz beklemis, uyhusi gelmis. Uyanınca bahmis elmanın birisi yohtır, iki tene kalmis. Ortadaki kerdesi gidiyor, o da eyni ele… Kaldi bi tene. Sıra Mirza Mıhemede gelmis, getmis gece agaci beklemis. Uyhusi gelınce barmagıni kesmis, tuz koymis uyhusi gelmesın diye. Geceyarisi olınce,…

Bay Hansaemon Sinek Yutunca Neler Neler Olmuş (Japon Masalı)

Bay Hansaemon Sinek Yutunca Neler Neler Olmuş (Japon Masalı)   Bir zamanlar, Nagoya şehrinde Hansaemon adında zengin bir kumaş tüccarı yaşarmış. Bir kadeh sakiyi her şeyin üstünde severmiş. Şarabı o kadar severmiş ki sıradan porselen bir bardak ona yetmezmiş. Böylece bir küp dolusu sakiyi alacak büyüklükte lake bir maşrapa yaptırmış kendisine. Bir gün, çoğu zaman olduğu gibi güzel bir öğle yemeğinden sonra Bay Hansaemon gözde maşrapasına saki doldurtmuş, maşrapayı iki eliyle kavramış, gözlerini kapamış ve lıkır lıkır içmiş. O sırada, meraklı bir sinek çevresinde uçuşuyormuş. Uşaklar sineği kovalamak isteyince doğruca maşrapaya düşmüş. Uşaklar uyarıncaya kadar Bay Hansaemon son yudumda sineği…

Gaib Bilici (Kırım Masalı)

GAİB BİLİCİ Bir zaman varmış bir zaman yokmuş, uzak padişaklıkların birinde yaşayan fakir bir köylü varmış. Bu köylünün karısı padişahın kazlarına bakarmış. Bir gece ihtiyar, rüyasında padişah hamamının bir duvarının yıkıldığını ve duvarın, padişahı öldürdüğünü görür. Sabah uyandıktan sonra karısına: “Padişaha söyle, hamama vardığında dikkatli olsun. Ben rüyamda hamamın duvarının onun üstüne yıkıldığını gördüm.” der. İhtiyarın karısı bu haberi padişaha ulaştırır. İki üç gün sonra padişah, bu hamama varır. Ama hamamın kapısına ayak basayım derken bir patırtı, bir gürültü kopar. Hamamın bir duvarı yıkılır. Padişah, duvarın yıkılışını görüp hemen geri çekilir. Böyle yapınca duvarın altında kalmaz. Kazadan kurtulur. Bundan sonra…

Dişi Kedi İle Keşiş (Japon Masalı)

Dişi Kedi İle Keşiş (Japon Masalı) Bir zamanlar, ilkbahardan kışa kadar diyar diyar dolaşan gezginci bir keşiş varmış. Ormanlarda şifalı otlar toplar, cenazelerde dualar okur, büyük bir başarıyla büyü yapıp hastalan iyileştirirmiş. İyileşen hastalar yanlarında kalmasını önerince konukseverliklerinden uzun süre yararlanmak istemezmiş. Birkaç gün sonra, gideceği tutar, piliyi pırtıyı toplayarak yollara düşermiş. Tabii böyle yaşamak kışın çok zormuş. Ama keşiş kötü mevsimi geçirecek bir manastır bulurmuş her zaman. Güneş ısıtmaya başlayınca kara giysisi, ayaklarında yırtık sandaletleri ve sırtında eski çantasıyla diyar diyar dolaşmaya çıkarmış. Bir yerde uzun süre kalmadığı için insanlar kolayca unuturlarmış onu. Gerçekten onu kimse tanımazmış. İleri bir…

İyilik Bilir Ağaç (Japon Masalı)

İyilik bilir ağaç (Japon masalı) Bir zamanlar, bir balıkçı köyünde yoksul dul bir kadın tek kızıyla birlikte yaşarmış. Köye birkaç yıl önce gelmişler. Dulun şehirde ticaretle uğraşan kocası sağken aile bolluk içinde, mutlu yaşarmış. Bir gün tüccar hastalanmış ve kısa bir zaman sonra, büyük bir törenle toprağa verilmiş. Dul kadın kızıyla yalnız kalmış. Belki işten anlamadığından, belki şansı iyi gitmediği için, müşteriler gittikçe azalmış. Ama borçları gittikçe artmış. Sonunda dul kadının elinde kalanları satıp borçlarını ödemekten ve şehri terketmekten başka çaresi kalmamış. Köyde basit bir yaşamları varmış. Kadın kendisini büyük bir sevgiyle kızının eğitimine adamış. Kızı büyüdükçe ona verdiği sevginin,…

On İki Kardeş (Grimm Masalları)

ON İKİ KARDEŞ (Grimm Masalları) Vaktiyle bir kral, bir de kraliçe varmış. Birbirleriyle çok iyi geçinirlermiş. Bunların on iki tane çocukları varmış: hepsi de oğlanmış. Günün birinde kıral karısına demiş ki: – Eğer doğuracağın on üçüncü çocuk kız olursa, bu on iki oğlan ölmelidir. O zaman kız çok zengin olur, krallık da yalnızca ona kalır. Tam on iki tane de tabut yaptırmış. Bunların içleri rende talaşıyla doluymuş. Her birine ölü yastıkları da koyulmuş. Kral tabutları kilitli bir odaya yerleştirtmiş. Sonra anahtarı kraliçeye vermiş. Bu gizi kimseye söylememesi için uyarmış. Anne bütün gün oturup gözyaşı dökermiş. Kraliçenin her zaman yanında bulunan…

Fakirin Oğlu Avcı (Kırım Masalı)

Fakirin Oğlu Avcı (Kırım Masalı) Bir zaman varmış, bir zaman yokmuş. Bir fakirin dünyada bir oğlu varmış. O büyüyüp olgun bir yaşa geldiğinde avcılığı kendine meslek edinir. Günlerden bir gün o atını eğerleyip ava gider. Avlanıp gezdiği zaman sis çıkar, dağda yolunu bulamaz. Yabancı bir ülkenin toprağına ayak basar. Dağ eteğinde bir pınara rastlar. Pınar başında biraz dinlenmek ister. Atını otlamak için serbest bırakır. Biraz yemek yedikten sonra gözünü uyku sarar ve rahatlamak için bir kenara yaslanır. Baksa ne görsün bir tilki onun atıyla oynuyor. Oğlan bu manzarayı görüp hemen tüfeğine sarılır. Tilkiye nişan alıp atmak ister fakat korkan tilki…

Yeraltı Tanrıçası Sedna

Yeraltı Tanrıçası Sedna (Kızılderili Masalları) Uzun yıllar önce kalabalıktan uzakta, büyük ırmakların kıyılarında yalnız yaşayan bir çift varmış. Yaz gelince tenha kulübelerinde oturur, ormandan meyve ve kök toplayarak karınlarını doyururlarmış. Kışın buzdan kulübelerinde yaşarlarmış ve erkek, fok ve ren geyiği avlamaya gider fakat asla kutup ayılarına dokunmazmış. Kutup ayısının karşısına çık­maya ve avlamaya sadece en korkusuz avcılar cesaret edebilirmiş. Eşi avdayken kadına köpekler arkadaşlık eder, o da fok derisinden ve ren geyiği postundan bot, eldiven, bileklik ve benzeri giyecekler yaparmış. Bu yaşam tarzı içinde mutluymuşlar. Fakat bir gün kadı­nın bir kızı olmuş ve doğumdan kısa bir süre sonra da kadın…

Deli Kızın Talihi- Bir Yunan Masalı

Bir varmış bir yokmuş. İki kız kurusu varmış. Issız bir yerde, bir kulübecikte yaşıyorlarmış. Küçük olanın (105 yaşındaymış) adı Maria’ymış. Büyüğün ise Eleniou. Bir gün Eleniou ot toplamak için evden çıkmış. Biraz kıt akıllı olan Maria tüm elbiseleri yakmış, tabak çanağı kırmış. Eleniou eve dönüp manzarayı görünce kardeşine sormuş: “Elbiselerimize ne oldu Maria?” “Yaktım onları Eleniou.” “Peki tabaklarımız?” “Onları da kırdım.” Eleniou kardeşini bu halde görünce “Seni evlendireyim bari. Sen koca istiyorsun değil mi?” diye alaya almış. Ama kardeşi son derece ciddi yanıtlamış onu: “Nasıl istemem, istiyorum tabii. Kalk bana bir koca bul, daha gencim nasıl olsa.” “Anlaşıldı. Seni kralla…

Sahibini Bulan Kılıç – Vietnam Masalı

Sahibini Bulan Kılıç – Vietnam Masalı Bundan çok zaman önce, Vietnam’da Ming’lerin Çin hanedanlığı hüküm sürüyormuş. Yabancı egemenliği altındaki halkın yaşamı kolay değilmiş: Her yıl vergiler artıyor, angaryalar gittikçe dayanılmaz oluyor ve yoksulluk durmadan çoğalıyormuş. Bütün bunların üstüne memleketin başına bir de kıtlık çökünce sonunda halk Le Lua adında bir adamın yönetiminde ayaklanmış. Ne yazık ki açlıktan ve yeteri kadar silahı olmadığından, zayıf düşen ayaklanmacılar bozgun üstüne bozguna uğramışlar. O zaman, Sular Krallığının İmparatoru Lak Long Kan bu çaresiz halka acımış ve olayların akışına karışmaya karar vermiş. O devirde, Le Thânh adında bir balıkçı yaşarmış. Bir sabah, her zamanki gibi…

Örümcek Büyükanne, Koçininako’yu Nasıl Kurtardı – Kızılderili Kadın Masalları

Örümcek Büyükanne, Kızılderili Kadın Masalları /Bir Keresan Masalı (New Mexico Yerlileri) Muzip Masal Cini Çok eskiden bir kadının Maststruoi adını verdiği bir oğlu varmış. Ana oğul çok derin ve sarp bir uçurum üzerinde bir kaya oyuğunda yaşarlarmış. Kayalığın aşağısı ovalarla kaplıymış. Zirvede ise ağaçlar varmış. Ana oğulun yaşadıkları oyuğa dik kayalar arasındaki gizli ve tehlikelerle dolu bir patikadan ulaşılırmış. Gel zaman git zaman Maststruoi büyüyüp yakışıklı ve güçlü bir delikanlı olmuş. Ancak annesinin bütün sevgisine ve şefkatine karşın içinde zalim bir kişiliği büyütüyormuş ve gem vurulmaz bir arzuyla mükemmel kadını bulmak istiyormuş. Öyle bir kadın ki tüm ihtiyaçlarını görsün ve…

İki Hırsız (Girit Masalı)

İki Hırsız (Girit Masalı) / Muzip Masal Cini Bir varmış bir yokmuş. Konstantinopolisli(İstanbullu) bir hırsız varmış. Bir de Giritli başka bir hırsız varmış. Bunlar ünlü adamlarmış, ikisi de birbirleriyle tanışmak, böylece kimin daha iyi olduğunu ortaya çıkarmak istiyorlarmış. Biri Konstantinopolis’den öteki de Girit’ten yola çıkmışlar. Bir çeşme başında karşılaşmışlar. ”Sen kimsin?” diye sormuş biri. “Ben Giritliyim ve Konstantinopolisli ünlü bir adamla buluşmak için yola çıktım,” demiş diğeri. Böylece sözü açmış ve birbirlerinin ünlü hırsızlar olduklarını anlamışlar. Çeşme başında, ağaçlar, çınarlar varmış. Orda dalların arasında bir karga yuva yapmış. Konstantinopolisli hırsız, karganın yumurtalarım çalmak için ağaca çıkmış. Birbiri ardına yumurtaları almış…

Büyülü Ağaç Kumonge (Bir Afrika Masalı)

Büyülü Ağaç Kumonge (Bir Afrika Masalı) Bir zamanlar köyün birinde Rachbokoane adında bir adam, karısı Machbakoane ile yaşardı, iki çocukları vardı, oğulları Chabakoane ve kızları Takane. Anne ve baba her gün tarlaya giderlerdi. Chabakoane hayvanları otlatır, Takane’de ev işlerini yapardı. Her gün anne ve baba tarlaya giderken çocukları sıkı sıkı tembihlerlerdi: “Sakın evin yanındaki Kumonge ağacının suyundan içmeyin. Onu sadece biz büyükler içebiliriz.” Bir gün yine anneyle baba tarlaya çalışmaya gittiklerinde Chabakoane kardeşine, “Takane, Kumonge ağacının suyundan ver bana.” dedi. “Olmaz Chabakoane, büyülü ağacın suyundan sadece annemle babam içebilir, bilmiyor musun bunu?” “İyi” dedi erkek kardeş, “o zaman ben de…

Kurnaz Tilki – Çingene Halk Masalı

Kurnaz Tilki – Çingene Halk Masalı   Bir varmış, bir yokmuş. Bir fellahın iki öküzü varmış. Bir gün, Fellah öküzlerini otlatırken, bir tanesi elinden kaçmış. Fellah kaçan öküzü kovalamış, ama yakalayamadan dönmüş. Giderken elindeki bıçağı sallayıp demiş ki: “Bak, Öküz,” demiş “seni yarın burada görürsem, bu bıçakla keserim.” Öküz fellahın bu lafına hiç aldırmadan, koşup gitmiş. Sonunda yeşil otların büyüdüğü bir çayıra ulaşınca, orada durup otlanmaya başlamış. Bunu gören Ebu Hasan(*Çingeneler tilkiye bu Arapça ismi takarlar), öküzün karşısına dikilip demiş ki: “Neden buralarda otlanıyorsun, ey Öküz? Bilesin ki, bu yerler pantere aittir. Panter seni burada görürse, üstüne atlayıp kaburgalarını parça…

Somaprabha ve Üç Aşığı-Hint Masalı

Somaprabha ve Üç Aşığı-Hint Masalı Uccayini’de, Kral Punyasena’nın veziri, Harisvamin adında mükemmel bir brahman yaşarmış. Onun, kendisine eş değerde olan karısından Devasvamin adında, kendisi gibi kusursuz bir oğlu olmuş. Kadın ona bir de Somaprabha (Ay Işığı) adında, güzeller güzeli bir kız çocuğu doğurmuş. Eşsiz güzellikteki kızın evlenme çağı geldiğinde kız, annesi aracılığı ile babasına ve ağabeyine şu mesajı yollamış: “Ben evlendirilmek için, ya kahraman bir savaşçıya ya uzağı gören birine ya da sihir gücü olan birine verilmeliyim; eğer benim yaşamıma değer veriyorsanız böyle yaparsınız.” Babası Harisvamin bunu duyduğu zaman, bu üç özellikten birine sahip kişiyi nasıl bulacağını düşünerek endişelenmiş. O,…

Yamamba – Japon Halk Masalı

Yamamba – Japon Halk Masalı Yıllar önce bir sığır çobanı vardı. Bir gün bu sığır çobanı, balık satmak için dağların arasındaki çok uzak bir köye git­meyi plânladı. İneğinin sırtına birkaç kurutulmuş morina balığı bağladı ve uzun bir seyahate çıktığından şarkı söyleyerek yola düştü. Delikanlı, yürürken aniden birisinin “Hey!.. Hey!” diye bağırdığını işittiğinde ince bir tabaka hâlindeki kar taneleri fırıl fırıl dönmeye başladı. Bu ıssız dağlarda kendisine kimin seslenmekte olduğunu merak ediyordu ve sesin geldiği tarafa baktı. Gördüğü şey onu şaşkına çevirdi: Korkunç bir dev, kendisine doğru geli­yordu ve ona sesleniyordu. Kulaklarına kadar açılmış geniş bir ağzı, uzun gümüşsü dikenli tel…

Eski Bir Hint Masalı Her Şeyin Çözümü Sensin

Eski Bir Hint Masalı Her Şeyin Çözümü Sensin ”Unutma, dünyanın problemi sensin. Problem sensin ve sen çözülmedikçe yaptığın her şey olayları daha da karmaşıklaştıracaktır. Önce kendi evini düzene sok, orada bir kozmos yarat; o bir kaostur.Antik bir Hint masalı vardır, çok eski ama çok büyük bir öneme sahip bir öyküdür. Çok büyük ama aptal bir kral sert zeminin ayağını acıttığını söyleyip tüm krallığın sığır derisiyle kaplanmasını emretmiş. Ancak sarayın maskarası bu fikre kahkahalarla gülmüş; o bilge bir adammış. Demiş ki: “Kralın fikri en basitinden komik.” Kral çok kızmış ve maskaraya demiş ki: “Bana daha iyi bir seçenek göster yoksa öldürüleceksin.” Maskara, “Efendim küçük…