Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the advanced-ads domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /home/muzipmasal/public_html/wp-includes/functions.php on line 6114
Masal Kervanı Konferans Raporu – Muzip Masal Cini

Masal Kervanı Konferans Raporu

2019 yılı masallar için güzel bir yıl oldu diyebiliriz. Sevgili İlhan Öztürk’ün hayaline destek vermek çok güzel bir histi benim için. İşte Onun hayali olan Masal Kervanı projesinin konferans raporu da çıkmış. Lafı uzatmaya sanırım hiç gerek yok. Buyrunuz efendim.

 

Masal Kervanı Konferans Raporu

Masallarda kahraman bir yolculuğa çıkar, yolda bilge kişinin ona verdiği ışığı -ki bu bir bilgi de olabilir bir nesne de – ya reddedip türlü belalara savrulur ya da alıp kendisine rehber kılar. Benim yolculuğum da tıpkı böyle bir masal yolculuğu. Masalları hep bir ırmağa benzetmişimdir, kıyısında yol aldığım bir ırmak. Öyle ki bu coşkun su olağanüstülükleriyle hayallerimi besler durur. Bilirim ki dinlediğim ya da okuduğum masallar geçmişe ait olsa bile onlarda geleceğe ait şeyler buluyorum.

 

Bu yolda bana destek veren ve verecek olan bilge kişilere minnetle…


Doç. Dr. Evrim ÖLÇER ÖZÜNEL

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Halk Bilimi Bölümü

 

Somut Olmayan Kültürel Miras (SOKÜM) çalışılırken eğer toplum buna katılmazsa, miras taşıyıcısı ya da yerel toplum bunu kabul etmezse mirasın kuşaktan kuşağa aktarılması imkânsız hale gelir. Bu nedenle yerelde kendisi bunu düşünüp yapabilen miras taşıyıcıların projelerinin desteklenmesi özel ve önemlidir.

Masal Mekânında ‘Kadın’ Olmak, ‘Kadim Miras’ı Taşımak

SOKÜM’ın temel taşıyıcıları kadınlardır. Kadınlar bu mirasın mayalayıcılarıdır. Tıpkı bunun gibi, masalları da mayalayan kadınlardır. Masallarda hep onların sözü vardır.

 

“Yaşama tutunmak için kendimize sürekli hikâyeler anlatırız ve hepimizin içinde salıverilmeyi bekleyen bir masalcı bulunur.” Hayatın içinde her gün, her an birbirimize devamlı hikâyeler anlatırız. Bu hikâyeler bizi bize daha da yakınlaştırır. Hikâye ya da masal anlatırken aslında birine bir şey anlatmıyoruzdur, biriyle birlikte anlatıyoruz aslında. İşin büyüsü de burada. Masalların bu kadar güzel insanı şaşırtıcı bir şekilde bir araya getirmesi de bundan kaynaklanıyor. Masallardaki cadılar, kötü insanlar gibi masalcılar arasında da cadılar, ejderhalar var tutamadığımız, birbirimize alev püskürttüğümüz. Alevlenen ve küplere binen cadılar var. Ama bir şekilde içinizdeki anlatıcıyı uyandırırsanız size güzel bir yol, güzel dostluklar ve paylaşımlar için alan açan bir türdür masal. O yüzden masalların peşinden gidilmelidir.

 

Nedir SOKÜM? Çok basit bir örnekle; bir çay bardağı var, içinde çay var. Her gün elimize alıp içiyoruz. Fakat çayla ilgili söyleyebildiğimiz birçok mani ve bilmece de var. Çayın bir kültürel alanı, gündelik hayatımızda bir yeri var. Asıl vazgeçilemeyen budur. Çaydan aldığımız birliktelik, kimlik ve aidiyet duygusu o kadar yüksek ki çay bizi birden bir araya toplayabiliyor. Onun etrafında gözle görülmeyen ama hissettiğimiz, kalbimizde duran bir alanı var. İşte SOKÜM denildiğinde bu alandan bahsediliyor. Bu alan bir nebze masalcının da alanına benziyor. Masalcı “Bir varmış, bir yokmuş…” dediği andan itibaren serbest bir alan yaratır kendisine. Kendisi görünür ama bir süre sonra anlatısı onun önüne geçer. Siz masalcıyı görmez, tamamen onun anlattığı dünyanın içine girersiniz. Masalcı böylelikle herkesi bir araya toplar ve orada masalını anlatır. İşte SOKÜM’ın da tam olarak etki alanı budur. Serbest ve özgür bir alanı vardır; her bağlama göre yeniden şekillenir.

 

SOKÜM, 2003 yılında UNESCO’nun imzaladığı, Türkiye’nin de 2006 yılında taraf olduğu sözleşmede uluslar arası alanda son derece başarılı çalışmalar yürütmekte.

SOKÜM’e dâhil birçok unsur vardır.

 

Bunlar;

  1. Sözlü Anlatımlar: Masal, destan, bilmece, mani gibi karşılıklı birbirimize anlattığımız, sözle birbirimize ifade ediş biçimlerimiz.
  2. ToplumsalUygulamalar:Yemekler, doğum, evlenme, ölüm.
  3. El Sanatları: Çok güzel görünen ama ne yazık ki hunharca tükettiğimiz alanlardan birisi. Tüketim kültürünün içine girip maalesef buzdolabımıza magnet olarak Biz de el sanatlarımızı koruyoruz zannediyoruz. Burada asıl bahsedilen ise usta-çırak ilişkisi içerisinde öğrenilen geleneksel mesleklerdir.
  4. Gösteri Sanatları: Âşıklık geleneği, köy seyirlik oyunları, Karagöz, Meddah gibi gösteri sanatları.
  5. Doğa ve Evrenle İlgili Uygulamalar: Tohumun toprağa ne zaman ekileceği bilgisi yazılı olarak saklanmaz. Köylerde yaşlı amcalardan aldığımız, onun torununa kadar aktarılan bilgi ve uygulamalardır. Ta ki köye makineler gelene kadar bu bilgi aktarılmaktadır. Ne var ki köye bir mühendis gelir çiftçiye artık makineli tarım yapmasını, şu tohumu ekmesini, şöyle sulamasını, şu ilaçları uygulamasını söyleyip mutsuz meyve ve sebze üretmesini ama daha çok para kazanacağını söyler. Ne yazık ki biz yaşlı amcanın aktardığı bilgiyi kaydetmeden hemen yenilikçi ya da modern denilen bilgiyi alır, doğa ve evrenle ilgili kadim bilgiyi unuturuz. İşte SOKÜM sözleşmesi bu tür bilgileri de korumayı hedeflemektedir. Halk bilimciler bu ve benzeri bilgileri Bu bilgilerin arşivlenip rafa kaldırılmasındansa yaşatarak korunmasını, gündelik hayatın bir parçası olmasını hedefler. 178 ülkenin taraf olduğu SOKÜM sözleşmesi uluslar arası arenada bahsi geçen kültürel mirasların yaşatılarak korunması üzerine farkındalık geliştirmeye çalışıyor. Kültürün bir hak olduğunu savunup insanların, küreselleşmenin getirdiği tektipleşme karşısında kültür hakkının korunması desteğine ihtiyacı olduğunu savunuyor. Bu yolda sivil toplumu, medyayı, eğitim sektörünü vs mobilize etmeye çalışıyor.

 

Başta da belirtildiği gibi bu çaba, tepeden yönetme ile değil asıl olarak bireyden hareketle ve farkındalıkla yukarı doğru yayılması gereken bir koruma biçimidir.

 

Somut Olmayan Kültürel Miras ve Kadın

 

Daha evvel bahsedildiği gibi kadınlar kültürü mayalar. Kadınlar geleneksellik ve modernite arasında bir eşiktir. Geleneksel ile modern arasında pek çok eşikte bir kadın vardır. Örneğin Türkiye modernleşmesinde çok güzel bir eşik vardır. Kadınların Türkiye’de naylon çorap giymesi bir devrim gibidir. Çünkü köy kadını şalvarın altına naylon çorap giymez. Ne zaman ki giyer artık kenttedir ve kentlidir önce biraz kötülenir ama sonra bütün kadınlar giyer. Bu örnek gibi geleneksel ve modern arasında daha pek çok eşikte bir kadın vardır. Yani kadınlar üzerinden okunur bir hikâye. Kadınlar, kamusal alana çıkıyor mu çıkmıyor mu? Çalışıyor mu çalışmıyor mu? Doğuruyor mu doğurmuyor mu? gibi bütün mesele bu geleneksel ile modern arasında kadınlar üzerinden tartışılabilir. Sözleşme, bu bağlamda modern kadınla geleneksel kadın arasında miras koruma biçimlerini tartışıyor.

 

Diğer taraftan toplumsal cinsiyet eşitliği ya da eşitsizliği önemli bir sorun. Geleneksel kültürde bakıyorsunuz toplumsal cinsiyet eşitliği var mı diye. Çoğu zaman yok diyorsunuz ama bir taraftan kadının bilgisi ile ilerliyor her şey; evin içinde kadının bir hâkimiyet alanı var ve o alanda sultan. Masal özellikle kadına ait bir dildir. Erkekler de masal anlatır ama genelde geleneksel toplumlarda kadınlar masal anlatır. Aktarım ve koruma meselesinde de kadın ön plandadır. Çünkü geleneksel bilgi dediğimiz pek çok alanı kadın sürdürür ve gelecek kuşaklara aktarır.

 

Toplumlar, değeri olmayan bir unsuru kuşaktan kuşağa aktarmak ya da korumak istemez. Bu nedenle somut olmayan kültürel miras aktarılması önemsenen unsurların aynası gibidir. Dolayısıyla kültürel mirasın oluşturduğu kimlik, değerler dünyası ve tüm bunların korunması ve aktarılması birer seçimdir. Kültür kuşaktan kuşağa aktaracağı unsuru kendi kültürel kodları doğrultusunda seçer. Her seçim bir iktidar alanıdır. Örneğin geleneksel yemek kültürü pek çok toplumda anne ve kız arasındaki bağın en güçlü göstergelerinden biridir. Anneden öğrenilen yemek kültürü zamanla toplum tarafından kabul gören kadın kimliklerimizin belirleyici bir özelliğine dönüşür. “Anasına bak kızını al.”, “Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi; oğlan babadan öğrenir sohbet gezmeyi.” gibi sözlü ifadelerin hepsi toplumsal cinsiyete dair kimliklerin biçimlendirilişine örnektir. Toplumsal cinsiyet kültürüne ait değer, norm ve kurallar bütünü bireyler, gruplar ve topluluklar arasında değişiklik gösterir. Somut olmayan kültürel mirasın tüm ifade biçimleri ait olduğu toplumun toplumsal cinsiyet kültürüne dair norm ve kuralları taşır ve aktarır. Bu bağlamda somut olmayan kültürel miras toplumsal cinsiyet rol ve kimliklerinin biçimlenmesinde ve sürdürülmesinde önemlidir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet kültürü ve somut olmayan kültürel mirası birbirinden ayırmak neredeyse imkânsızdır.

 

Bütün bu toplumsal cinsiyet rollerimiz şekillenedursun, masal bunun neresinde? Masallara bakıldığında üç şey vardır; Ev içi alan, pencereler ve kamusal alan. Kadınların bu üç alanda çok hareketli bir yaşamları var. Ev içinde başkalar, pencereye yaklaştıkça başkalaşıyorlar ve o eşikten bir dönüşümle atlıyorlar ve sokakta daha da başkalaşıyorlar. Çoğu erkeksileşiyor. Bir işkembe ya da keçi derisi bulup başına geçiriyor ve bir anlamda Keloğlan taklidi yaparak kamusal alanda özgürce dolaşabiliyor. Ama onun dışında kamusal alanda özgürce dolaşması pek hoş karşılanmıyor. Yalnız ev içerisinde ciddi bir iktidarları var. Elin kızı geldiğinde hepsi birer ejderha doğuruyor içlerinden ve evdekiler yeni gelen kızı alt etmeye çalışıyor. Ev içi iktidar alanı tamamen kadına ait. Kadın evi koruyor, erkek dışarı çıktığında hem namusunu hem evini hem aile bireylerini koruyor. Ama sıklıkla iftiraya uğruyor ve cezalandırılıyor. Tam da o noktada, yani kadının kaçması gereken noktada kadın kahramanın macerası başlıyor. Aksi halde hiçbir macerası olmayacak.

 

Masal bize hem toplumun hem kadının hem de erkeğin büyüme hikâyesini anlatıyor ve yol gösteriyor. Sevelim ya da sevmeyelim, masallara bakarak kendi gündelik yaşamlarımıza ait toplayabileceğimiz çok şey var.


Dr. Emine ÇAKIR

Ordu Üniversitesi

Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

 

Masalların İşlevi ve Diğer Disiplinlerle İlişkisi

 

Masalların işlevi zamansaldır. Şöyle ki, bugün masalların işlevi nedir diye sorduğumuzda alacağımız cevapla geçmişte alacağımız cevap farklıdır. Geçmişte okuryazarlığın olmadığı, radyo, televizyon, bilgisayar gibi henüz kitle iletişim araçlarının bu kadar yaygın kullanılmadığı bir dönemde masalların toplumsal işlevinin bugünküyle aynı olmadığını kesinlikle söyleyebiliriz. Bu çok açık ve nettir. Walter J. Ong’un ifade ettiği birinci ve ikinci sözlü kültür ortamına ilaveten, şu anda Prof. Dr. Öcal Oğuz’un ifade ettiği üçüncü sözlü kültür ortamını yaşıyoruz. Üçüncü sözlü kültür ortamında masalların anlatılması ve yeni masal anlatıcıları ortaya çıkıyor. Onların anlatımları, dinleyenler ve bağlam işlevselliğini değiştirdi. Bu kaçınılmaz bir durum. Geleneksel olarak baktığımızda dönemin etkilerinden elbette etkilenilecek. Fakat akademik zemine bakıldığında William Bascom’un Folklorun Dört İşlevi adlı çokça atıfta bulunulan bir çalışması var. Tabi ki masallar geleneksel bazı kurallara göre anlatılan, sözlü kültür ortamında aktarılan anonim halk edebiyatı yani folklor ürünleridir. Bu işlevleri masal üzerinde de değerlendirebiliriz. Bascom folklorun dört işlevi olduğunu söyler. Birincisi; eğlendirir, hoşça vakit geçirir. Masal özelinde baktığımızda, aynı şeyler masal için de geçerlidir. Folklorun diğer işlevinin değerlere, törelere ve toplum kurallarına destek vermek olduğunu söyler. Her toplumun kendine özgü gelenekleri vardır. Bunların yaptırımlarına dair masallar da önemli kültürel kodları içerisinde barındırır. Bahsettiği diğer işlevi ise eğitim işlevidir. Bu konuda Muhsine Helimoğlu Yavuz’un “Masallar ve Eğitimsel İşlevleri” adlı kitabına da başvurulabilir. Son işlev olarak kişisel ve toplumsal baskılardan kurtulma işlevidir. Prof. Dr. İlhan Başgöz de bu dört işleve “protesto” işlevini ekler. Bu işlevlerin her birinin masallarda kullanıldığını söyleyebiliriz ama tüm işlevlerin bütün masallarda kullanıldığını söylememiz yanlış olur.

 

Biliyoruz ki Türkiye’de kuzeyden güneye, doğudan batıya kendi içerisinde masallar değişim ve dönüşüm içerisindedir. Dünya genelinde de bu böyledir. Bir ülkeden diğerine geçerken bizden pasaport isterler ama sözlü anlatıların gümrük gibi bir sorunu yoktur. Bir toplum ya da bölgeden diğerine sorgusuz geçerler ve uyum sağlarlar. İşlevini değiştirebilir ve farklı disiplinlerle ilişki kurmasını sağlar.

 

Eğitimsel işlevi konusunda Muhsine Helimoğlu Yavuz kitabında çocukların özellikle ana dilinin gelişmesi konusunda masalların işlevine değiniyor. Deyimleri, ikileme sözcükleri, uyakları, tekerlemeleri vs kullanması ile çocuğun anadilini en iyi şekilde masallarla öğrenebileceğini vurguluyor. Dil gelişimleri ve dil becerileri kazanmaları konusunda da işlevi olduğunu ifade ediyor. Yanı sıra çocukların yaratıcı düşünmelerini sağladığını belirtiyor. Biliyoruz ki masallar diğer Anonim Halk Edebiyatı türleri ile ilişki içerisindedir. Yani içerisinde mani, türkü, alkış ağıt olabilir. Bir çocuk masal dinlediğinde diğer türlerin de farkına varabiliyor.

 

Masalların diğer disiplinlerde ne işe yaradığına ya da bu doğrultuda neler yapıldığına bakıldığında, kim ne alanda ne yapmışı sorguladığımızda yüksek lisans ve doktora çalışmalarını görebiliriz. 340 civarında yüksek lisans, 61 de doktora tezinin masallarla ilgili olduğunu görüyoruz.

 

Eğitim öğretim alanındaki insanlar, masala ne sormuşlar? Neyini merak etmişler? Bakıldığında, dil ve değerler edinimi nedir? sorusunun cevabını araştırmışlar. Yanı sıra çocuk eğitiminde masalların işlevi, ders kitaplarının masallarının içerik analizi nedir sorgulamışlar. Masalların öğretim aracı olarak kullanılması, yabancı dil öğretimindeki yeri, Türkçe öğretirken masalların kullanılması, 100 temel eserimizdeki masallarda geçen korku ve şiddet öğeleri gibi konulara odaklanıldığı görünüyor. Türk Dili Edebiyatı ve Türk Halk Bilimi bölümlerinde ise masalların kuramsal olarak ele alındığını ya da derlemeye dayalı tasniflerin, motiflere yönelik çalışmaların yapıldığını görüyoruz. Diğer yandan Türki coğrafyadaki ülkelerle Anadolu sahasındaki bölgelerdeki masalların mukayese edildiğini ya da günümüz masallarının yeniden icra yeri olarak internetteki masalların durumu nedir gibi çalışmalar yapıldığını görüyoruz. Din ve İlahiyat alanında, dini motifler üzerine odaklanıldığı, felsefede Türk Masalları’nın varoluşçuluk açısından incelendiği görüyoruz. Örneğin, Elazığ masallarının İslamiyet öncesi ve sonrası motiflerinin tespitine yönelik çalışmalar var. Psikoloji, Sosyoloji, Güzel Sanatlar, Coğrafya, Antropoloji, Müzik, Resim ve Sahne Sanatlarında disiplinler arası, metinler arası çalışmaların olduğunu görmekteyiz. Hatta Siyasal Bilimler alanında da masal çalışması göze çarpıyor. Şöyle ki bu alanda “Ninniler, masallar ve söylencelerle Türk toplumsal hafızasına muhalefet” adlı bir çalışma var.

 

Bir genelleme yapılacak olursa, masallar Anonim Halk Edebiyatı’nın ürünleridir. Yani disiplin olarak oraya aittir. Halk Edebiyatı çalışmalarında masallar amaç olarak kullanılırken yukarıda sayılan diğer disiplinlerde masalların bir araç olarak kullanıldığını görüyoruz. Genelde zikredilenler hep Sosyal Bilimler ve Eğitim Bilimleri alanında ancak dünyada somut olmayan kültürel mirasla ilgili çalışmalara baktığımız zaman örneğin Geometrinin el sanatları ile anlatıldığı örneğini görüyoruz. Örneğin Matematik dersini sevmeyen bir çocuğa masal üzerinden matematik anlatılamaz mı? Bir diş hekimi, korkan çocuklara diş çekmeden önce bir masal anlatamaz mı? Tıp alanında hastalara masal anlatarak hastalıklarında iyileşme yönünde sonuçların alındığı ile ilgili yeni çalışmaların olduğunu biliyoruz.

 

Özelde hepimiz farklı alanlarda çalışıyor olabiliriz. ‘İşlev’ kelimesine hepimize ait özgürce kullanabileceğimiz bir gözlük olarak bakabiliriz. Siz onu eğer bir masalı kendi disiplininizde bir araç kullanmak istediğiniz takdirde o gözlüğü takmakta ve onu kullanmakta özgürsünüz.


Öğr. Gör. Seçkin SARPKAYA

Ege Üniversitesi

Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü

 

Masal ve Çocuk          

Masalın Dinleyicisi Olarak Çocuk;

Çocuk dünyası çok kolay ulaşılabilen ama sembolik bir dile sahip olduğu için kolay anlayabileceğimiz, algılayabileceğimiz ve çözümleyebileceğimiz bir mesele değil. Çocuğa herhangi bir şey anlattığımızda, onun neyi nasıl alıp neye dönüştürebileceğini kestiremeyeceğimiz bir alan var karşımızda. Bu bağlamda hâkim olamayacağımız bir alan. Çocuğa masalı kim anlatıyor diye düşünüldüğünde, doğal ortamında genellikle anne, yani kadın anlatıyor cevabını alırız. Temelde annenin çocuğa anlattığı bir metindir masal. Uyutmak, eğitmek, bir şeyler vermek için anlatır ama bu metin anneden çıkıp çocuğa gittikten sonra artık bizim kontrolümüzde olmuyor. Anlatıcı istediğini veriyor ama çocuk bir birey olarak alacağını almaya başlıyor. Hak temelli olarak baktığımızda evrensel olarak çocuğun masal dinleme hakkı da vardır. Bu bağlamda birey olarak çocuk masalın karşısında bir konumdadır. Çocuk masalın hem kahramanı hem de dinleyicisi olarak masalla bağlantılıdır.

 

Masalın Kahramanı Olarak Çocuk;

Birçok anlatıya baktığımızda masal kahramanı çocuk ya da ergenlik çağında bir bireydir. Bu bağlamda masal onun bir yolculuğuna dönüşmeye başlıyor. Türk dünyasında çok iyi bilinen Tembel Ahmet masalının farklı metinlerine baktığımızda, kahramanımız çocuktur, korkaktır ve iş bulmayı, bir şey yapmayı, evden dışarı çıkmayı dahi istemez. Bir gün bir kadın gelir ve çocuğu bir şekilde dışarı çıkarır. Genç çocuk bir yolculuğa çıkar. Gittiği yer bir ormandır. Ormanda kaybolduğu yerde bir devle karşılaşır. Devle mücadele etmek için özel bir nedeni yoktur. Dev bu çocuğu yiyip yutacaktır. Ancak kahramanımız devden kurnazlıkla, içgüdüleriyle, zekâsıyla, çalışkanlıkla kurtulur. Masala bakıldığında tıpkı gerçek hayatta yer alan genç bir çocuğun yataktan çıkmak istemediği ama kontrol edemediği sorunlar yaşadığı bir dönemde, üstelik akran baskısının da olduğu okuluna gidip sevmediği bir dersin “sınavına girmesi gerektiği bir gün yaşadıklarıyla aynıdır. Bu iki görüntü karşı karşıya konulduğunda aslında kaosun sembolü olan ormana giden çocuğun anlatısının aslında sembolik olarak sınava giden çocuğun anlatısı olduğu düşünülebilir. Çocuk burada bu anlatıyı dinleyerek o yolculuğunu rahat ve güvenli bir ortamda üzülmeden, canı yanmadan, sıkılmadan bir arınmayla kendisiyle özdeşleştirebiliyor. Yani masallar çocuğa devleri, ejderhaları veya canavarları anlatırken aslında çocuğa “sen bununla mücadele edebilirsin, yenebilirsin” der.

 

Çünkü o zor durumda, okulda ya da sokakta senin, senden önce bir şeyi başaran birinin bir deneyimine ihtiyacın var. “Onlar yaptı, yapılabilir ve ben de yapabilirim.” diye düşündürür masallar. Bu bağlamda masallar çocukları uyutan değil uyandıran metinlerdir. Çocuk masallardaki canavarlarla karşılaşmazsa, dışarısı canavarlar dolu. Sokaktaki canavarlara hazırlıksız oluş, tecrübesizlik çocuğu yıkabilir. Bırakalım çocuk masallarda ejderhayla, canavarla, üvey anneyle karşılaşsın.

 

Haklar açısından bakıldığında 18 yaşından küçük olan herkes çocuk olarak tanımlanıyor. Yetişkin bir bireyin evrensel hakları neyse çocuğun da aynı şekilde hakları vardır. Temelde dört haktan söz edecek olursak; ayrımcılık yapmama, çocuğun yüksek yararı, yaşama, hayatta kalma ve gelişim hakkı ve çocukların görüşlerine saygı. Üçüncü madde üzerinde durulacak olursa, masallar, mitler ve efsaneleri bizim hayatta kalmak için ürettiğimizi düşünebiliriz. Bunlar bizim hayatta kalma mekanizmalarımız. Örneğin yıldırım düştü, dedik ki “Bak yıldırım şunu yapıyor.” ve hemen bir açıklama getirdik ona ve edebi estetik mesafe koyup sembolleştirdik. Bütün bu metinler hayatta kalma çabalarımızın uzantısı aslında. Çocuğuma bir şey anlatmak istiyorum, “Bak bu bundan dolayı böyle.” mesajını anlatılarla verebiliyorum. Bu anlamda çocuğun masal dinlemesi yaşama, hayatta kalma ve gelişim hakkı ile doğrudan bağlantılıdır.

 

Masalın dinleyici ve kahramanı çocuktur. Dinleyici çocuk, masaldaki çocukla kendini özdeşleştirir ve masaldaki çocukla çıktığı yolculukta sembolik olarak engelleri aşan dinleyici çocuk, zihninin geri planında kendi hayatındaki soru işaretlerine de çözüm bulur veya bu soru işaretleriyle ilgili gelecekte yardımcı olabilecek çözüm üretme tarzlarını öğrenir. Masallarda aşılan tüm engellerin yapısı çocukların birey olarak haklarıyla doğrudan bağlantılıdır. Bir masalda kötülüğe karşı mücadele eden çocuk, kötülüğe karşı mücadele etmesinin ve kendisinin korumasının hakkı olduğunu öğrenecektir. Masallardaki devler, zalim padişahlar, üvey anneler ve diğer kötücül kişiler ve olgular çocuğun gerçek hayatta karşılaşacağı zorlukların ve tehlikelerin sembolleridir. Çocuk tüm bunlara karşı masaldaki örneklemelerle neler yapabileceğini ve haklarını öğrenebilir. Bu anlamda masallar çocuk hakları bağlamında kullanılabilir.


Proje ve Konferans Raporu: İlhan Öztürk
Muzip Masal Cini

Masallar üzerine ve masallara dair her şeyi heybesine doldurmuş bir masalcıdır Muzip Masal Cini. Bu bakımdan kendi masallarını ve Ribelyus adlı masal evreninde yaşananları naklederken başka hikayelere de misafir olur. Uzun lafın kısası masalların anlatılmayıp unutulmaya yüz tuttuğu bu yüzyılda yeniden masal anlatabilmek adına beyhude mücadeleye girmiş bir hayal kahramanıdır. Aynı zamanda anlatıla anlatıla günümüze kadar yolculuğuna devam eden masalların toplanması, derlenmesi ve arşivlenmesi gibi çalışmaları kendine görev addetmiştir. Muzip Masal Cini hem masal yazmak hem de unutulmaya yüz tutmuş masalları kayıt altına alıp arşivlemek üzerine hayat bulmuş bir hayali kahramanın gerçek dünya ile masalsı mücadelesidir.

Henüz Yorum Yapılmamış

Yorum Yapın

Eposta adresiniz yayınlanmayacak.