fbpx

Milliyet Sanat Dergisi (23 Ekim 1978 Sayı 294) Pertev Nail Boratav

Milliyet Sanat Dergisi 23 Ekim 1978 yılında 294. sayısını Halk Bilimi’nin büyük ustası Pertev Nail Boratav’a ayırmış. Tarihsel sürecinde Türk Folklor’üne kattıklarından tutun da zamanının kötü siyasetçilerinin ve yoz düşüncenin büyük biliminsanını ülkeden kaçırmaya hatta kürsüsünü elinden almaya giden yolculuğu gözler önüne seren bir sayı olmuş. Bir devrin büyük folkor araştırmacısını ve onu anlatan bir çok edebiyat büyüğünün yazılarını bir arada bulabileceğimiz arşiv niteliğinde bir yazı. Ülkemizde bilime ve bilim insanlarına yapılanları gözler önüne sererken bir yandan da halk bilimi için neden daha fazla çalışmaya ihtiyacımız olduğunu da anlatıyor. Keyifle okumanız dileğiyle.


Prof. Boratav, Fransa’da “Armağan” kitabının yayınlanması dolayısıyla düzenlenen toplantıda meslektaşları ve dostları arasında konuşurken

Türk kültürü ve halkbilimi üzerine araştırmalarıyla uluslararası bilim çevrelerince de tanınan Prof. Pertev Naili Boratav’ın 70. yaşı dolayısıyla ABD’de Indiana Oniversitesi’nce, Fransa’da ise Paris’teki meslektaşlarınca iki armağan kitabı yayımlandığını, her iki kitabın da kültürümüzün ve halkbilimimizin çeşitli konularını ele alan yazılar içerdiğini daha önce bildirmiştik. Paris Bilimsel Araştırma Merkezi öğretim üyelerinden olan ve orada düzenlenecek “Çağdaş Islâm Ülkelerinin Kendi Geçmişlerine Bakışları” seminerine sunacağı ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Din Politikası” konulu bildirisinin ön çalışmalarını yapmak üzere bugünlerde Türkiye’de bulunan Boratav’ın sorularımıza yanıtlarını aşağıda sunuyoruz. 4-7. sayfalarımızda ise onun halkbilimimize katkılarını yansıtmak amacıyla düzenlediğimiz soruşturma ile Prof. Ilhan Başgöz’ün yazısı yer alıyor.

Bugün Fransa’da Türk folkloru ve genel olarak Türkoloji konusunda ne gibi çalışmalar yapılıyor?

Fransa’da üç yerde Türkçe okutuluyor. Paris’te Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Enstitüsü var. Sorbonne Üniversitesi’ne bağlı… Bir de yalnızca araştırma yapılan, ders verilmeyen Türkoloji Enstitüsü var. Ayrıca Ecole de Hautes Etudes’in 4. bölümünde Türkçe okutuluyor. Strasburg’da da üniversiteye bağlı bir Türkoloji Enstitüsü var.

Sanatçılarımız folklordan nasıl yararlanabilirler? Bu alanda hangi sanatçılarımızın ne gibi çalışmaları var, örnek verebilir misiniz?

Sanatçıların folklordan yararlanmaları folklor ilmini çok az ilgilendirir, ama folkloru güçlendirir. Burada ad vermek istemiyorum. Olumlu şekilde halk geleneklerinden yararlananlar, Türk sanatını zenginleştirenler yok…

Bugüne kadarki çalışmalarınızda Türk masallarını ve oyunlarını sınıflandırmada elde ettiğiniz sonuçları biraz anlatır mısınız?

Türk oyunlarını sınıflandırma konusundaki çalışmalarım, 1963’e kadar bu konuda yayınlananları kapsıyor. Henüz yayınlanmadı… Bununla Türk oyunlarında yer alan yerel öğelerle, evrensel olan, başka toplumlarla da ortak olan öğelerin ortaya çıkacağı umudundayım. 1960’da uluslararası bir kongrede yeni bir sınıflandırma sistemi öğrenmiştim. Uluslararası bir yöntemdi bu. Kanada’da, Yugoslavya’da, Fransa’da bu sistemin ilmi çalışmalara elverişli olduğuna ilişkin yankılar oldu. Türk oyunlarını ve masallarını sınıflandırırken şüphesiz kendi yöntemimi uyguladım, Türk masallarını sınıflandırmama gelince… Türk masalları kataloğunu, Almanya’da Prof. Eberhardt’ la birlikte hazırladım. Sonra ortaya çıkan malzemeyi, o kitaba ek olarak şimdi hazırlıyorum, ama henüz yayımlanmadı. Bu çalışmadan elde edilen sonuç şu: Katalog yayımlandıktan sonra 370 küsur masal tipi ortaya çıktı. Tabi ki bu, uluslararası masal araştırmalarına imkân sağladı. Uluslararası alanda sık sık başvurulanlardan biri hazırladığımız Türk masalları kataloğu oldu.

Nasrettin Hoca ve halk fıkraları konusunda geniş bir inceleme yaptığınızı işittik. Bu konudaki çalışmalarınız bugün ne durumdadır?

15. yüzyıldan taş basmaya doğru giderek Nasrettin Hoca hikâyelerini topladım. Hikâyelerden bir tip aldım, bu tiplerin de varyantlarını göstererek Nasrettin Hoca Külliyatı hazırladım. Kitabın büyük bir kısmı hazırlandı. Tamamlanınca sanıyorum ki elde edilen hikâyelerin sayısı 500’ü geçecek. Nasrettin Hoca Külliyatı’ndan sonra, Nasrettin Hoca ile ortak olan fıkraları içeren fıkralar ekleyeceğim. Bu da masal kataloğu gibi bir kaynak kitap olacak.

Türkiye’deki atasözleri ile ilgili çalışmalar yeterli midir? Bu konuda ne yapılmasını önerirsiniz?

Türkiye’de atasözleri üzerinde çalışmalar giderek büyük boyutlara ulaştı Ama yapılacak çok şey var. Yurt düzeyinde çalışmalara devam etmek, tamamlandıkça yayınlamak ve bunların da bir sisteme uyularak kataloğunu oluşturmak gerekir.

Folklorcularımızın çalışmalarında hangi konulara öncelik vermelerini düşünürsünüz?

Folklorcular açgözlüdür. Sürekli çalışmak, derlemeler yapmak gerekir. Bu arada bazı folklor konularına öncelik vermek zorunludur. Hayat şartları, sosyo-ekonomik şartlar gereğince kaybolma ihtimali olan ürünlere öncelik vermek gerekir. Yurt ölçüsünde sistemli bir program içinde gerekli çalışmaları yürütmek gerekir. Aslında hepsi ile ilgilenmek zorunludur.

Folklor malzemesinin yozlaşması ya da kaybolması ne gibi önlemler alınmasını gerektirir?

Yozlaşmayı iki anlamda kullanmak lâzım. Folklor zaten sürekli değişir. Bunu yozlaşma olarak almamak gerekir. Yozlaşmadan kasıt, yapay bir değişim olmakdır. Bunu da önlemek gerekir tabii ki. Bu anlamda bir yozlaşmayı önlemenin şartı da folklor verilerini herkese tanıtmak, yararlarını göstermek, bozulmuşla aslının farkını göstermektir. Ancak böylelikle kötü sonuçlar engellenmiş olur.

Bundan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar neler?

Ömrüm vefa ederse… Yarım kalmış işleri bitirmek istiyorum. Bunları herkesin yararlanacağı bir hale sokmak amacım. Aksi takdirde içim rahat etmeyecek.


Bugün Paris-Saclay Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Sarah dedesiyle, Fransa’da.

SANAT DERGİSİ’NİN SORUŞTURMASI:

Pertev Naili Boratav’ın halkbilimine katkıları

İhsan Hınçer

Boratav’ı tanıdığım zaman 1932-1936 yılları arasında Konya’da Konya Erkek Lisesi ve Erkek öğretmen Okulunda edebiyat öğretmeni idi. Ben henüz ortaokula başlamıştım. Genç bir öğrenci idim. Konya Türk Ocağı, daha sonra da Konya Halkevi, Milli Mücadele sonrasında Türk Halk Kültürüne gönül veren genç öğretmenlerle dolu idi. Bunların arasında Sadettin Nüzhet (Ergun), Mehmet Ferit (Uğur), Ali Rıza (Yalgın), Eflâtun Cem (Güney), Zeki (Dalboy) bulunuyordu Ziya Gökalp’in ve Rıza Tevfik (Bölükbaşı)’in başlattığı Halkiyat ve Harsiyat çalışmaları Konya’da geniş bir çalışma alanı ve kadro bulmuştu.

Ankara’da 1927 sonlarında kurulan “Türk Halk Birliği Derneği” bütün ülkede ilk folklor derneği olarak büyük ilgi uyandırmıştı. Bütün yurtta olduğu gibi Konya’da da pek çok muhabir üye bulmuştu. 0 yıl “ Maarif Vekâleti”nin de desteğiyle Konya Lisesi Edebiyat öğretmeni Sadettin Nüzhet ve Mehmet Ferit’in özendirmesiyle bütün öğrencilere yaz aylarında köylerde halkiyat ve harsiyat derlemesi yapmaları bir görev olarak verildi. Sonuç çok başardı idi. öğrencilerin hemen hepsi köylerinden okullarına defterler dolusu atasözleri, maniler, ilençler, dualar, masallar, efsaneler, adı duyulmamış şairlerin koşmaları, destanları, inançlar, gelenekler ve benzeri materyallerle dönmüşlerdi. İşte, bu derlemelerin ilk geniş folklor kitabı olarak 1928’de Mehmet Ferit (Uğur) ve Sadettin Nüzhet (Ergun), “Konya Halkiyat ve Harsiyatı” adlı yapıtı ortaya koydular. Ali Rıza (Yalgın)

Karacaoğlan’a ait ilk koşmaları bu sırada Ermenek ve yöresindeki yaylalardan derleyerek Babalık gazetesinde yayımladı.

Boratav, Köroğlu Destanı’nı yayınladıktan sonra (1931) Konya’ya gelmişti. Konya’da böyle bir atmosferle karşılaştı. Yoğun bir Halkbilimi çalışması içine girdi. Sabahattin Ali de bu sırada Konya’da ortaokulda Türkçe öğretmeni idi. O da başka bir türde, hikâye dalında halk yaşamını konu olarak seçmişti.

Gözlemleri Boratav’ı Halkbilimi’nin zengin kaynakları içine sürükledi. Ancak, çalışmaların metodsuz olduğunu çabuk gördü. Bunda Edebiyat Fakültesi’nde yaptığı iki yıllık asistanlık görevinin ve dil bilmesinin de rolü büyüktü. Folklor alanında karmaşık çalışmanın farkına vardı. Bu alanda ihtisas yapmak üzere yurt dışına gitmek gereğini duydu. Fransız dili yanında Alman dilini de öğrenmek ve Halkbilimi konusunda çalışmak üzere Almanya’ya gitti. Döndükten sonra 1938 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne Halk Edebiyatı doçenti olarak girdi, sonra profesörlüğe yükseldi. Burada ilk defa yüzlerce folklorcu yetiştirdi. Artık Boratav’ın çabası sonunda üniversitelerimize bir bilim olarak “Folklor” girmişti. Yetiştirdiği öğrencileri de Halkbilimi’ni bilim olarak liselerde öğrencilere öğretmeye başlamışlardı.

1948 bütçesi Büyük Millet Meclisi’nde konuşulurken, bazı milletvekilleri kürsüye çıktı. Ankara Üniversitesi’ndeki Folklor Kürsüsü’nün kaldırılmasını, bu kürsünün “Eşkiya Türküleri” ni öğretmek için kurulmadığını ileri sürdüler.

Behçet Kemal Çağlar, söz aldı, “Folklor Kürsüsü”nün kaldırılmaması için yaptığı konuşmalar da fayda vermedi. Bütün çabaları boşa gitti. Halkbilimi’nin bir ulusun temel yapısını oluşturduğunu anlatmaya çalıştı. Eşkiya türkülerinde bile bu ulusun yurt sevgisinin, insan sevgisinin ve ulusal duyguların kaynaklandığını anlatmaya uğraştı. Fakat sonuç alamadı. Bütçeden kürsü ödeneği kaldırıldı. Boratav’ın da üniversitedeki görevi sona ermiş oldu.

Boratav’ın ikinci eseri olan “Folklor ve Edebiyat” adlı kitabı 1939’da Eminönü Halkevi bastırdı. Bunu “Halk Edebiyatı Dersleri” izledi. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı “İzahlı Halk Şiiri Antolojisi”ni bastırdı. Bunları diğer eserleri izledi. Her yapıtı bir ışık, bir metod getiriyordu. Yabancı dilde de ilk defa Türk masallarım yayımladı. Türk masallarını dünya masallarıyla karşılaştırdı. Türk masallarının W.Eberharat’la birlikte tasnifini yaptı. Bu eser “Typen Türkischer Volmarthen” adıyla 1958’de Wiesbaden’de basıldı. 2500 Türk masalını incelemiş, 378 masal tipi saptamıştır. Eberhadt-Boratav ve Anti Aarne-S. Thopmson kataloglarına göre masalların tip numaralarım vermiştir.

Bugün bilimsel Halkbilimi çalışmaları yapanlar onun çalışmalarından geniş çapta yararlanmaktadır. Folklorun ülkemizde bir bilim olarak yerleşmesindeki katkısı büyüktür. Yurt içindeki çalışmaları gibi yurt dışındaki çalışmaları da bilimsel değerini bütün büyüklüğü ile ortaya koymuştur. Yakıştırılan aşırı akımlara iltifat etmemesi, bilim çizgisinde kalması, muarızlarını haksız çıkarmıştır. O, yapıtları, yetiştirdiği öğrencileri, kurduğu ekol ve bütün saptırma kışkırtmalarına rağmen bilim ahlâkına bağlı kalmasıyla Türk Folklor Tarihi’ndeki yerini daima koruyacaktır.

Yıl 1996. Pertev ve ‘yol arkadaşı’ Hayrünnisa Paris’teki resim atölyelerinde. Sürgün yaşamları boyunca yurtdışında göçmüş çok sayıda ressamla dost olurlar.

Boratav mutlu bir insandır. Yerinin doldurulması için 1931’den 1978’e kadar 50 yıla varan yaşamında Türk Halkbilimi alanında sayılamayacak kadar eser vermiş, öğrenci yetiştirmiştir. O, ülkemizdeki dağınık ve henüz metodsuz bir bilime yön vermiştir, öyle ki, Halk Edebiyatı ve Folklor Kürsüsü olmayan üniversitelerimiz bile Halkbilimi alanında büyük çalışmalar yapmakta, eserler yayınlamaktadır. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Etnoloji Bölümü bunların başında gelir. Bunu bu üniversitenin diğer fakülteleri ve diğer üniversitelerimiz izlemektedir. Atatürk Üniversitesi’nde ise Halk Edebiyatı Kürsüsü yetişmiştir. Bunların verdikleri eserler Cumhuriyet’in 50. Yılı dolay isiyle basılmıştır. Yalnız masal konusunda yayımlananların sayısı 10 yapıttan fazladır. Bu eserler bilimsel metodlara göre hazırlanmış olup 400-500 büyük sayfa tutmaktadır. Milli Folklor Araştırma Dairesi’nin bastırdığı eserlerin sayısı da kısa zamanda 30’u bulmuştur. Son yıllarda Halkbilimi kongreleri, seminerleri, sempozyumları birbirini izlemektedir. Bunların büyük bir bölümü uluslararası niteliktedir. Üniversitelerin yanında özel kuruluşlar da büyük çaba göstermektedir.

Bütün bunlar Boratav’ın yerini, kendisinin yaktığı ışığın ve getirdiği bilimsel Halkbilimi anlayışının dolduracağına işarettir. Ülkemizde de Boratav’ın anısına geniş kapsandı bir eserin basılması, ona olan şükran borcumuzu yerine getirmemize yarayacaktır.


Mehmet Kaplan

Türk Halk Edebiyatı mahsullerine karşı ilgi Şinasi’nin 1863 yılında yayınladığı “Durub-ı Emsal-i Osmaniye” ile başlar. Daha sonra bu ilgi, Halkçılık, Türkçülük ve Milliyetçilik akımları sayesinde gittikçe genişler. Ziya Gökalp, halk kültürünü Türkçülük ve Milliyetçiliğin başlıca kaynağı haline getirir. İlk defa Fuad Köprülü, başlangıçtan Cumhuriyet devrine kadar gelen Türk edebiyatını ilmi üsullerle incelerken, Halk Edebiyatına da geniş yer verir. Pertev Naili Boratav, Fuad Köprülü’nün öğrencisidir. Fuad Köprülü’nün bütün Türk Edebiyatını, hattâ Türk Tarih ve Medeniyetini kucaklamasına karşılık, Boratav, kendisini tamamiyle Türk Halk Edebiyatı üzerinde ilmi çalışmalara vermiş, Türk Halk Edebiyatını müstakil bir ihtisas ve araştırma sahası haline getirmiştir. Halk Edebiyatının kaynakları, mahsulleri ve problemleri aydınlar edebiyatından farklıdır. Pertev Naili Boratav, Ankara Üniversitesi’nde verdiği derslerle ve diğer çalışmalarıyla Halk Edebiyatının ilmi bir şekilde nasıl inceleneceğini göstermiştir. Halk Hikâyeciliği” (1940) adlı kitabı bugün de faydalanılacak bir eserdir, ideolojik görüşü ne olursa olsun, Pertev Naili Boratav, ciddi bir ilim adamıdır. Bugün Halk Edebiyatı sahasında ilmi araştırma yapanlar, onun eserlerini okumadan edemezler.

Bununla beraber, bazılarının Pertev Naili Boratav’ı, Türkiye’de yetişen ilk ve son Halk Edebiyatı araştırıcısı gibi göstermeye çalışmaları hissi ve ideolojik bir davranıştır. Yine Fuad Köprülü’nün talebesi ve Boratav’ın nesildaşı olan Orhan Şaik Gökyay, Divan Edebiyatı sahasında olduğu gibi Halk Edebiyatı sahasında da değerli araştırmalar yapmıştır. Türk Halk Edebiyatının şaheseri olan ‘‘Dede Korkut Kitabı” üzerindeki incelemeleri büyük bir değer taşır. Hacettepe Üniversitesi Halk Edebiyatı Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Şükrü Elçin de Halk Edebiyatı sahasında ciddi ve ilmi araştırmalar yayınlamış ve genç araştırıcılar yetiştirmiştir. Atatürk Üniversitesi’nde de Türk Halk Edebiyatı sahasında çok değerli elemanlar yetişmiştir.

Bu elemanlar hem derledikleri zengin malzeme, hem onlar üzerinde yaptıkları incelemelerle Türk Halk Edebiyatına büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Pertev Naili Boratav’ın yeri doldurulmadı diyenler, Türkiye’de Pertev Naili’den sonra yapılan araştırmaları bilmeyenlerdir.

Sözümü bitirirken, bir noktayı daha ekleyeyim: Pertev Naili Boratav’ın Halk Edebiyatına bakış tarzı, bugün artık eskimiş sayılır. Onun da yeri, Ziya Gökalp ve Fuad Köprülü’nünkü gibi tarihin sahifelerinde kalmıştır.


Arslan Kaynardağ

Pertev Boratav’ın kişiliğinde, öğretmenlik, bilgelik sevgi ve dostluk gibi ne kadar güzel erdem varsa hepsini birden buluruz. Onun niteliklerinin başında kusursuz bir öğretmen, az bulunur bir eğitici olması geliyor. Boratav eğitimi ve öğretimi, bir ders odasının dört duvarı arasında olup biten bir şey diye kabul etmemiştir. Her zaman ve her yerde öğretimin ve eğitimin bir yolunu bulmuştur. Bir kimse kendisinden bir şey öğrenmek istesin de o cevap vermesin olacak şey değildir. Bu nedenle Türkiye içinde ve dışında en çok öğrencisi olan “hoca”lardan birisi odur. Dünyanın neresine gitse gerçek bilim adamlarına karşı gösterilen büyük saygı ile karşılanmaktadır. Onun adına, Fransa’da ve Amerika’da birbiriyle yarışırcasına üst üste iki saygı kitabının yayınlanması anlamlı değil midir? Ama kuşkusuz o, asıl Milliyet Sanat Dergisi’nin kendisi için çıkarılan şu sayısını görünce sevinecek, mutlu olacaktır.

Pertev Boratav, Türk folklorculuğunu bir bilim dalı olmanın bütün özelliklerine kavuşturmuş, 1931’den bugüne değin yayınladığı 18 kitap, 100’e yakın makale, tanıtma yazısı ve çeviri ile kültürümüzün bu çok önemli araştırma alanında bir çığır açıcı, bir öncü olmuştur. İlgililer bütün eserlerinin kusursuz denilecek kadar mükemmel olduğunda birleşiyorlar. Şimdi her yerde folklorun kaynak kitapları arasında onun e- serleri var.

Sonsuz bir sevgi ile bağlı bulunduğu vatanının ve halkının kendisine sunduğu malzemeyi en doğru yöntemle, bütün dünya bilim a-damlarnın hayranlığını kazanacak bir biçimde inceleyip değerlendirerek Türkiyeli insanı dünya insanlarına tanıtıp sevdirmiştir.

Giderek Paris’te Sorbon Üniversitesi’nde ders vermeye kadar ulaşan başarıları ne kadar göz kamaştırıcı olursa olsun, onun her zaman fakir bir Anadolu dervişi gibi alçakgönüllü, bir masal insanı gibi hep iyi, hep dost kaldığını görerek Pertev Boratav’a daha çok saygı duyuyoruz.

Yaşam öyküsünü okurken gördüm. Boratav’ı folklor çalışmalarına özendiren kişinin Prof. Hilmi Ziya Ülken olduğu belirtiliyordu. Ülken bu çok yerinde özendirmesiyle Türk Halkbilimi çalışmalarına en yetenekli üncüsünü, en yorulmaz araştırıcısını kazandırmış, ne güzel…


NİCE NİCE YILLARA PERTEV HOCA!

İlhan Başgöz

Milliyet Sanat Dergisi’nin bir sayısını Pertev Naili Boratav’ın 70’inci yılına armağan ayırmışsınız. Ellerinize sağlık, yerinde bir iş yapıyorsunuz. Hocamız bundan çok sevinecek, biliyorum, insan yüreği kırmızı gül olup açılacaktır. Ona daha fazlası yapılmalı. Kültür Bakanlığı da Hocanın gönlünü ‘alacak bir şey düşünmeli. Bunun önemli bir nedeni var: Biliyorsunuz, iki yıl evvel aynı Kültür Bakanlığı akıl almaz bir bağnazlıkla, onun adını bir Türk Folkloru Kongresinden çıkarmış, Nasreddin Hoca hakkında hazırladığı bir konuşmayı verdirmemişti. Yerli yabancı, kongreye katılanların tümü Türk Folklorunu ondan öğrenmişlerdi oysa. İlerlemiş yaşında Hoca, en onulmaz yerinden yaralandı. Küstü, bir daha öz yurdunda hiçbir kongreye katılmamak kararı ile çıktı gitti. Tam sırası şimdi bir şeyler yapmanın.

Bu anma sayınızın benim kuşağım için, Hoca ile uzun zaman beraber çalışanlar için başka bir anlamı var. Bizler 1945’lerin acılı kuşağı, Pertev Hoca’nın nasıl bir cadı kazanında kaynatıldığını biliriz, özünü Türk halk bilimine adayan bu büyük insanın biz sokaklarda taşlandığını gördük. Konferans vereceği salonun basıldığını, kitaplarının yakıldığını gördük. Yıllarca Milli Eğitim Bakanı (Reşat Şemsettin Sirer, 1946) işini gücünü bıraktı, Boratav Hocayı kürsüsünden ayırmak için didindi durdu. Onu ve Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin başka iki değerli öğretim üyesini (Niyazi Berkes, Behice Boran) ders vermekten ayırmak için akıl almaz oyunlar düzenlendi. Memleketin başka işi kalmamış gibi. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden folklor ve sosyoloji kürsülerinin giderini kesen özel uygulamalar yapıldı, öyle bir cadı kazanı kaynatıldı ki, Hoca’nın evine giderken, bir yerlerden bize hücum edecekler mi diye korkarak giderdik.

Dönen bağnazlık dolapları, insan haklarına saygılı olması gereken demokrasimizin, 1945’lerde hasta doğmasından ileri geldi. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ileri kanadını vurmak, seçimi çantaya atmak için aslan Demokratlarımız her köşede Komünist Keşfetmeye çıktılar. CHP’nin gerici kanadı da onlara katıldı. İnönü komünistti. Mareşal Fevzi Çakmak komünistti. Haşan Ali Yücel komünistti. Bu hocaları Yücel koruyordu. Köy Enstitüleri komünist yuvaları idi, klasiklerin çevirileri komünist fikirleri yaymak için yapılıyordu. Halkın tek parti devrine duyduğu kızgınlık böylece, başka bir yöne çevrildi. Hırsızlar, düzenbazlar, demokrasi kurtları, yarattıkları dumanlı havanın içinde oyunlarını oynadı; bu ileri kurumları, onları geliştiren kişileri teker teker vurdular. Bu yüzden tek yönlü gelişen demokrasimizin sıkıntılarını daha çok çekeceğe benzeriz. Bu dumanlı havanın içinde kişi haklarını, üniversite bağımsızlığını, basın özgürlüğünü kollaması gereken kurumlar birer birer düştü; adı büyüğe çıkmış nice aydın ve profesör köşesine sindi, ya da ortalardan kayboldu. Ama Boratav Hoca ve arkadaşları bütün bu değerleri korumak için eğilmeden dimdik durdular. Bir devrin kişi özgürlüğünün, insan haklarının bayrağı gibi yurdumuzun üstünde dalgalandılar.

Üç kardeş Boratav’ın, (Pertev Naili, Müeyyet ve Can) sürgün, işkence ve hapisle geçirdikleri 20 küsur yılın ardından, ilk kez 80’lerin başında Paris’te buluşması.

Sizin kuşağınız, Hoca’ya atılan suçlamalara gülecektir. Bir yanımızla o zamandan beri çok yol aldık; buyanımızla bağnazlıkların ateş çenberinden kurtulabilmiş değiliz. Pertev Hoca masal nakışlarının uluslararası olduğunu söylemiş derslerinde. Türk masalında uluslararası nakış aramak komünistlik olmalı imiş. Hoca, Köroğlu demiş, hikâyelerde kervanların malını vuran, yoksullara dağıtan bir eşkiya olarak görülür demiş. Ne demekmiş bu. Sonra Hoca, Ziya Gökalp’ı ırkçı gibi tanıtan bir öğrencinin konuşmasını değiştirmesini istemiş. Aynı şeyi Namık Kemal’i ters anlayan, bir öğrenci için de yapmış. Bunlar onun milliyet düşmanı olduğuna kanıtmış. Hoca yargıç önüne çıkarılınca, ileri sürülen suçlamalar bunlardan başka bir şey değildi. Ama düzmece tanıklar, kalpazan öğrencilerden oluşan bir grupla davayı bir karalamalar gürültüsüne çevirdiler. Ona milliyetçi değil diyen bir öğrencisinin Türk grameri dersinden 4 defa çaktığı için fakülteden kovulduğunu öğrenince yargıç şaşırıyordu. Bir doçent, Pertev Bey’in, âşık edebiyatını bir sınıf edebiyatı gibi okuttuğunu ileri sürüyordu. Hocanın karşılığı şöyleydi: Ben ne bir dersimde, ne de bir yazımda âşık edebiyatına sınıf edebiyatı demedim. Ama âşık şiirinin yalancılığı, madrabazlığı, yoksulluğu, zulmu, şirretliği, rüşvet yemeyi yerdiğini, karaladığını söyledim. Sayın doçent bunlardan neden pirelenmiş anlamıyorum. Başka bir kız öğrencisi, önünde 4 yıl okuduğu profesörünün gözünün içine baka baka, bir iftira çamuru atmaya girişiyordu. Efendim bu hanım kıza Hoca bir görev vermiş, Hüseyin Rahmi’nin bazı romanlarındaki fikirleri incelemesini istemiş. Kızcağız ödevi yapmış, yayınlanması için Ülkü dergisine götürmüş, bunda komünistlik var diye yayınlamamışlar. Bu kadar saçmaya dayanamayan Hoca yerinden kalkıp soruyordu: Galiba ben karıştırıyorum. Ben bir ödev vermişim, ödevi bu öğrenci hazırlamış, fikirler ise Hüseyin Rahmi’nin. Şimdi ben mi komünist oluyorum, bu öğrenci mi, yoksa Hüseyin Rahmi mi? Yargılama Hoca’mızın suçsuzluğu ve aklanması ile bitiyordu. Ama onu mahkemede suçlamaktan kaçınan, doğru söylemek dürüstlüğünü gösteren öğrenciler, işlerini kaybediyor, uzak okullara sürülüyordu. Yalancılar, iftiracılar ve kalpazanlar ise, köşe başlarındaki kürsülere yerleştiriliyorlardı.

Mahkeme bitince Hoca bakanlık emrinden, kürsüsüne geri döndü. O gün öğrencileri kendisine fakülte kantininde bir çay verecektik. Kim düzdü koştu, kim hazırladı bilmiyorum. Hoca salona girer girmez, bir koronun sesi duyuldu. Plevne marşını söylüyorduk, ama değişik bir biçimde:

Tuna nehri akmam diyor/Etrafımı yıkmam diyor/Şanı büyük Pertev Hoca/Dil Tarihten çıkmam diyor.

1960 devriminde yeniden aynı görevle ortaya çıkan bu türkünün, günün koşullarına uydurulması o zamandan başlar. Ama çok geçmeden şer güçleri Meclis’i harekete geçirdiler, suçsuzluğu en yetkili yargı organında saptanan Boratav’ın kürsüsünü kaldırdılar.

Hoca en önemli eserlerini bu koşullar içinde yazdı. Biz onun dayanma gücünü, sinirlerinin sağlamlığını, ne ölçüde kendini halk bilimine adadığını o yıllarda öğrendik. Dışarda kıyametler kopardı, Hoca’nın nerdeyse kellesi istenirdi, bakanlık emrine alınırdı. Ama ne vakit evine uğrasak, mütevazi çalışma odasının lambası gece saat ikilere kadar yanardı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi Hoca inceler, türkü okur, kitap yazardı. Konuşma yapacağı salonun basıldığı, bir avuç zorbanın elinde ve polisin gözü önünde üniversite rektörünün zorla istifa ettirildiği bugün dersimiz vardı. Hoca fıkralardan söz ediyordu. Bekri Mustafa’nın bir hikâyesini anlattı derste: Yeniçeriler kazan kaldırmış, istemezük, çığlıkları ile Okmeydanı’nda toplanmışlar. Herkes istemezük diyor ama kimse ne istemediklerini bilmiyor. Padişah elçiler yollamış, sorun demiş kullarım ne istemiyorlar. Sorulmuş, gene kimseden ses yok. Bekri Mustafa da kalabalığın arasında imiş. Fırlamış bir taşın üstüne başlamış bağırmaya: “Sultanımıza selam eyle, biz Meyhaneci Apostol’u istemezük, adam meyhaneyi geç açar erken kapar, şaraba su katar, rakıyı da pahalı satar.” Kitle gürlemiş: “Meyhaneci Apostol’u istemezüüük!” Zavallı Apostol’un kellesi gitmiş tabii. Hocadan duyduğumuz ilk ve son politik yorum bu oldu. Sınıfta halk biliminden başka tek bir sözü olmamıştı.

Kürsüsü kapatıldıktan sonra Pertev Hoca bir zaman Türkiye’de kaldı. Hoower Enstitüsü’nün Amerika’daki kitaplığının kurulmasını ondan rica ettiler. İngiltere’den çağrılmak üzere idi. Paris daha çabuk davrandı. Sorbon’da Türk Folkloru dersleri vermeye davet edildi. Türkiye’den ayrıldığı yıl, İstanbul Üniversitesi’nin bilmem kaçıncı yıldönümüne geliyordu. Hocanın o yıl Prof. Wolfram Eberhard’la, Almanya’da yayınlanan “Türk Masal Tipleri” (1) adlı kitabı çıkmıştı. Alman bilim makamları ya bilerek ya bilmeden taşı gediğine koyuyorlardı. Üniversite’nin yıldönümünü Pertev Hoca’nın bu kitabını armağan ederek kutluyorlardı.

Boratav’ın Paris’e yerleşmesi elbet kendisi için verimli oldu. Fransız araştırma kurumları her istediğini emrine verdiler. Türkoloji Enstitüsü’nün müdür yardımcılığını ona verdiler. Birkaç yıl evvel de Fransa’nın en büyük Bilim Araştırma Nişanı’nı Hoca’mıza sundular. Fransızca, Almanca çıkan kitaplar başka dillere de çevrildi. Batı araştırma enstitülerinin tümünde Türk folkloru adı bugün Boratav adı ile birlikte akla gelir. Kitapları, folklor kitaplıklarının baş köşesinde yer almaktadır. Çalıştığı Yüksek Araştırmalar Enstitüsü, onun emekliliğini geciktirmek için özel yönetmelikler uyguladı. Ama bu gidişten kaybeden bizim öz üniversitelerimiz oldu, öğrencilerimiz oldu.

Pertev Hoca 1960’ı izleyen uyanış yıllarında eserlerinin hepsinin Türkiye’de yeniden basıldığını görmek mutluluğuna erişti. Çeşitli baskıları on binlerce satıyordu. İlerleyen yaşına bakmadan Hocayı arayanlar ille bir kitaplıkta çalışırken bulurdu. Fildişi kulede yaşayan bilginlerden değildi. Toplum hayatımızın her dalında okur, düşünür, yazar, tartışırdı. 70. yıla girerken Paris’te meslektaştları, ona bir Fransızca kitap sunarak saygılarını gösterdiler. Biz de Indiana Üniversitesinde kurulan Türk Araştırmaları Serisi’nin birinci kitabını Hocamıza armağan kitap olarak yayınladık. G. Dumezil gibi bilim otoriteleri bile Hoca’nın armağan kitabına katkıda bulunmaktan sevinç duydular (2).

Şimdi Hocam’a doğrudan seslenmek istiyorum, derginiz lütfen hoş görsün:

Size bilmediğiniz bir halk şiirini sunarak bitireceğim yazımı sayın Hocam. Ali İzzet’i iyi bilirsiniz. Ankara’da onun elinden tutup halk edebiyatı çalışmalarına katılmasını siz sağlamıştınız. Ben bugünlerde onun el yazması şiir defterlerini inceliyorum. İş Bankası Kültür Yayınları bir kitap yazılmasını istiyor onun için. Sizin Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden ayrıldığınızı duymuş. Bakın bir numaralı defterin 60. şiirinde ne diyor.

Aldı Ali İzzet:

İyi gider kötü gelir yerine/Tilkiyi arslana eş eder felek/Akıl ermez bu feleğin sırrına/Katırı küheylana eş eder felek//Felek kaptan kaba koyar adamı/Vurur yıkar yaptırdığın odanı/Bir iyi yerine kondurur kemi/Kargayı şahana eş eder felek//Al’İzzet’im keder yiye gam yiye/Emek çekip kazancım kem yiye /Kim bilir ki kim kazana kim yiye/Gördüğün günleri düş eder felek.

Görüyorsunuz ya Hocam, uzakta da olsanız, adınız aydınların değil, ömrünüzü adadığınız halkımızın da dilinde ve telinde yaşamakta devam ediyor.

İki yıldır görüşemedik, pek göresimiz geldi sizi.

Nice nice yıllara Hocam, öğrencilerinizden, asistanlarınızdan , dostlarınızdan, kendini halk bilimimize adayan, yerli yabancı bütün insanlardan size nice nice yıllara.


(1) Bu önemli çalışmayı Kültür Bakanlığı Türkçeye çevirtmelidir.

(2) Studies in Turkish Folklore, Haz. İlhan Başgöz, Mark Glazer. Indiana Üniversitesi Türk Araştırmaları Serisi No. 1, 1978


Yaşar Kemal

Türkiye’de folklor Pertev Nai’i Boratav’dan önce amatörce bir uğraştı. Onun bir bilim dalı olduğunu ilk olaraktan yurdumuzda Boratav söyledi. Folklor bilimini daha doğrusu yurdumuzda Pertev Hoca yarattı. Ondan önce folklorla uğraşanlar hep bu bilim dalını bir koleksiyonculuk sanmışlar, ona göre de davranmışlardır. Topladıkları türküler, masallar öyle pek çok işe yaramamıştır.

Folklor ürünlerinin nasıl derleneceğini, nasıl derlenince işe yarayacağını da gene bize ilk olaraktan Pertev Hoca öğretmiştir. Bugün ortada bir Türk folklorundan söz ediliyor, bilim adamları bu dalın üstüne ciddiyetle eğiliyorlarsa bunu çoğunlukla Pertev Naili Boratav’a borçluyuz. O, ulusal kültürümüzün bu en köklü dalını yaratandır. Bu dalda o bize hocalık etmiş, orada sayısız bilim adamları yetiştirmiştir. Pertev Naili Boratav hocamız bilim adamları yetiştirirken Sorbon’da, ölçülemeyecek değerde kitaplar da yayınlamıştır Fransa’da, dünyada. Boratav bugün dünyada bilimsel ciddiyetiyle tanınmış büyük bir bilim adamıdır. Dünya bilim çevreleri onu böyle kabul etmiş, onun yetmişinci doğum yılı için dünya üniversiteleri armağan kitaplar çıkarmışlardır.

“Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği” adlı büyük araştırma kitabı bilim dünyamız için erişilmez bir bilimsel kitaptır. Destanın, türkülü halk hikâyesinin, romanın evrimini bu kitapta bütün açıklığı, doğruluğuyla görürüz. Bu kitabın dünyada yayınlanması edebiyat bilimine yeni ufuklar açacaktır.

Pertev Naili Boratav’dan dolayı biz uluscak talihsizliğe uğradık. Boratav uzun yıllar yurt dışında, halkımıza düşman bağnazlara, ikamete memur edildi. Bu yıllar içinde de Hocamız boş durmadı, bir arı gibi kendi işinde var gücüyle, gerçekten insanüstü bir çabayla çalıştı. Yukarda dediğim gibi öğrenciler yetiştirdi, kitaplar yazdı, dünya bilimine hatırı sayılır katkılarda bulundu. Onun Türkiye dışında bulunması elbette dünya bilimine ve bize çok şeyler kazandırdı. Bu Pertev Naili Boratav’ın büyük kişiliğinden dolayıdır. Ama o Türkiye’de kalsaydı ne olurdu, burada iken saptadığı yüz elliden çok türkülü hikâyeyi derlerdi bir kere. Derler, tasnif eder, araştırır, bilim dünyamız, edebiyat dünyamız büyük bir anıt kazanırdı. Boratav Hoca Türkiye’den sürüldükten sonra bilimsel biçimde yürütülen folklor derlemeleri hemen hemen durdu. Bilimsel folklor araştırmaları da durdu.

Üniversiteler, bu dala kapılarını kapattılar. Pertev Hoca’nın kişiliğiyle bir bilim dalı da Türkiye’mizden sürgün edildi. Pertev Hoca eğer Türkiye’den sürülmeseydi, onun yapacağı çalışmalardan dolayı, salt folkloru her yönüyle geliştirmesinden ötürü ulusal kültürümüz daha sağlıklı gelişirdi.

Pertev Naili Boratav’ı dışarda çalışmak zorunda bırakanlar kültürümüze en büyük düşmanlığı yapmışlardır. Çünkü folklor hem halkların yaşayan sanatı, hem de araştırılması gereken köklü bir bilim ve kültür dalıdır. Daha doğrusu halkların yaşayan deneysel kültürüdür.

Pertev 18 yaşındayken, babasının kaymakam olduğu Mudurnu’daki bir terzi dükkânında (soldan üçüncü). Yıl 1925.

Özellikle Anadolu, ulusal folklorumuz çok zengindir. Pertev Naili Hoca gibi büyük bir araştırıcının, derleyicinin, yetiştiricinin ana kaynağından koparılması, hem de uzun yıllar kültürümüzün bu en büyük kaynağının bu yıllar içinde bir sürü gözelerinin kurumasına sebep olmuştur.

Muhsin Ertuğrul, Nâzım Hikmet. Hakkı Tonguç, Haşan Ali Yücel, Türk düşünce, bilim, sanat tarihinde neyse Pertev Boratav da odur. Cumhuriyet tarihimizin yetiştirdiği büyüklerden birisi de odur. Ne kadar çelmelendi, kaynağından koparıldıysa da, gene de çalışmalarının önüne geçilemedi onun.

Yetmiş yaşından sonra bile Pertev Naili Boratav’a olanak tanınırsa Hocamız bir Folklor Araştırmaları Enstitüsü kurabilir, yok olmakta olan ulusal kültürümüzün kurumuş bu kaynağını yeniden açabilir. Bilim dünyasına birçok bilim adamıyla birlikte büyük bir folklor arşivi, araştırma metodları kazandırabilir. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Hazır Pertev Hoca Sorbon’dan emekli olmuşken. Ecevit gibi bir sanat adamı da Başbakanken, Necdet Uğur gibi akıllı, anlayışlı bir kişi de Milli Eğitim Bakanıyken…


Behçet Necatigil

Pertev Naili Boratav, Türk Halk Edebiyatı’nın değil ama Türk folklorunda masal ve çevresi türlerin kadastrosunu çizen, temelini, yapı ve çatısını kuran bir mimar, bir mühendis ve yönteminin, planının uygulanmasında da gene tecrübeli, vasıflı, usta bir işçidir. Ben onu Fuad Köprülü ile karşılaştırmak isterim:

Zamanında Köprülü, Türk edebiyatı tarihini nasıl şairler tezkireciliği anlayışından kurtardı, edebiyatımızı Osmanlı devleti sınırlarını aşarak destanlar çağından günümüze bir bütün halinde değerlendirdi ve nasıl batı dünyasında otorite sayılan Türkologların yanlışlarını, eksiklerini düzelterek, karanlıkta kalmış, bilinmeyen nice önemli şairi gün ışığına çıkarıp değerini Avrupa’ya kabul ettirdi ise, Boratav da folklor ve masal alanında bunların benzerlerini yaptı. Belleklerde sözlü, dergilerde, kitaplarda yazılı, basılı, ama hepsi dağınık, karma karışık süregelen folklor malzemesini, özellikle masallarımızı bir sisteme, bir yönteme bağladı.

1938 -1948 arasında Ankara’da Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi’nde Halk Edebiyatı okuttuğu yıllar, Türk folklor ve masallarının bilimsel kategorilere yerleştirilme ve kendini bilimsel yetkinlikle batıya tanıtma yıllarıdır. Ziya Gökalp’ten beri masallar derleniyordu. Daha sonra daha hızlı bir tempoda İstanbul Eminönü Halkevi’nce (1932 – 1942 yılları) yeniden başlatılmış ve Naki Tezel, Eflatun Cem Güney gibi araştırıcıların kitaplarını doldurmuş. Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi öğrencilerince köyden kentten yaşlıların ağzından kayda geçmiş, basılmadan kalmış öbek öbek bir yığın malzeme vardı ortada. Ama bilim karşılaştırmadır, tasniftir. İşte bunu Boratav yaptı.

Gerçi 1850’lerde Georg Rosen’in Almancaya çevirdiği eski bir masal kitabımız Tutiname’den bu yana Friedrich Giese, Otto Spies gibi Türkologlar, masal ve halk hikâyelerimizi geniş ölçüde kendi dillerine de kazandırmışlardı. Ama batı, Türk masallarının dünya masalları yanında özgün ve estetik değerini bilmiyor, metnin yanında inceleme, karşılaştırma ve yorum da bekliyordu. Bunu da ilk Boratav başardı. Boratav’ın Wolfram Eberhard’ın yardımıyla gerçekleştirdiği, 506 sayfalık “Türk Halk Masallarında Tipler” (Typen Türkscher Volks- maerchen, Wiesbaden 1953) kitabı, motif diziniyle, yerli-yabancı kaynaklarıyla, Türk masalının dünya masalı yanındaki yerini saptayan girişiyle bir temel eserdir.

1955-1965 yılları arasında masallarımız üzerine Fransa ve Almanya’da basılmış başka yazı ve kitapları olduğunu da bildiğimiz Boratav’ın eserlerinin tam listesini Prof. Sedat Veyis Örnek, bir ara, Türk Dili dergisinde vermişti (Şubat 1974). Onun uluslararası değerini ve önemini, eski öğrencisi ve şimdi Amerika’da Indiana Üniversitesi’nde Folklor ve Halk Edebiyatı Profesörü İlhan Başgöz, yetkiyle belirtecek sanırım.

Ankara Hacettepe ve Erzurum Atatürk üniversitelerinde halk hikâyeleri ve masallarımız üzerine derlemeler, çalışmalar, Boratav’ın açtığı çığıra olumlu katkılardır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde Halk Edebiyatı ve Folklor Kürsüsü henüz bulunmadığı için, bu fakültede yüzlerce mezuniyet tezi arasında masal konusunda tek tez, bu tutkunluk ve zevki geniş ölçüde Boratav’ın kitaplarından, yazılarından edinmiş olan, rahmetli Tahir Alangu’nun ilginç çalışması olmuştu (Masal araştırmaları sahasına toplu bir bakış ve Türk halk masallarının iş yapısı ile kahramanları üzerine bir deneme, 1942 – 1943, 258 sayfa).


Hilmi Yavuz

Prof. Pertev Naili Boratav’ın Türk Halk Edebiyatına ve Halkbilimine (folklor) katkılarını özetlemeye kalkışmak, bence, ona yapılabilecek büyük bir haksızlık. Burada yapılabilecek bir özet, ister istemez, Pertev hocanın katkılarını bütün boyutlarıyla ortaya koyamaz. Gene de düşüncelerimi söylemeyi. Pertev hocanın bağışlamasına sığınarak, bir ödev biliyorum.

Pertev Naili Boratav’ın Türk Halk Edebiyatı alanındaki bilimsel çalışmaları, onun yanılmıyorsam 1930’larda Darülfünun’un “edebiyat zümresi”ni (o zamanki adı buydu) bitirerek Prof. Fuad Köprülü’ye (Nihal Atsız’la birlikte) asistan olmasıyla başlıyor. Halk edebiyatımızı, ilk kez bilimsel doğrultuda inceleme ve temellendirme girişimleri genç Pertev Naili’nin o dönemdeki başlıca uğraşısıdır. 1930-1940 yılları arasındaki bu çabaların ürünleri, özellikle Köroğlu ve Pir Sultan Abdal üzerine yaptığı çalışmalarla somutlanıyor. Gene yanılmıyorsam, Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinin derlenmesi ve bu şiirlerin kuramsal bir çerçeve içinde yorumlanmasına Abdülbaki Gölpınarlı ile birlikte öncülük eden odur.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden ilerici ve demokrat arkadaşlarıyla birlikte uzaklaştırılmasından sonra Fransa’ya gidişi, Pertev hocanın çabalarının uluslararası düzlemde değerlendirilmesine yol açmıştır, denilebilir. Batıda yayımlanan çeşitli bilimsel dergilerde yayınlanan makale ve incelemelerinin bir bölüğünü izleme olanağım buldum, örneğin, Oriens dergisindeki yazılarını. Bu yazıların Türkçe’ye çevrilerek kitaplaşmamış olması, Türk kültürü açısından gerçekten büyük bir talihsizliktir (Kültür Bakanlığı yayın kurullarının bu konuda ne düşündüğünü merak ediyorum!..)

Prof. Dr. Pertev Naili Boratav’ın Türkiye’de halk edebiyatının ilk kez üniversite bağlamında bir bilimsel disiplin olarak okutulmasına öncülük ettiğini de belirtmek gerekir. Ama bu girişim, ne yazık ki, Pertev hocanın Türkiye’den ayrılmasından sonra büyük ölçüde yozlaşmıştır. Bugün İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümünde, Türk Halk Edebiyatı’nın ayrı bir disiplin olarak okutulduğunu sanmıyorum. Bu, Pertev hocanın daha 1930’larda, ne ölçüde ileri görüşlü bir bilim adamı olduğunun bir kanıtıdır.

Pertev hocanın Türk Halbilimine katkıları üzerinde, uzmanların, benden çok daha yetkiyle konuşabileceklerini belirterek sözü şöyle bağlamak istiyorum: Prof. Boratav, Türk halkının yüzyıllar boyunca ürettiği bir kültürün, halk kültürünün bugüne kalabilecek değerlerini, bilimsel dünya görüşü çerçevesi içinde ortaya koyarak, gerçekten büyük bir katkıda bulunmuştur. Gelenekten yararlanma konusundaki tartışmaların sürekli olarak gündemde olması, bu katkının önemini apaçık bir biçimde somutlamaktadır.

 

 

Arşiv: Seçkin Sarpkaya
Düzenleme: Ersin Şen

 

 

Kaynak: Milliyet Sanat Dergisi  23 Ekim 2978 Sayı 294

Resimler: http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/keyif/bir-boratav-masali-acikli-ve-gururlu-40119221

Muzip Masal Cini

Masallar üzerine ve masallara dair her şeyi heybesine doldurmuş bir masalcıdır Muzip Masal Cini. Bu bakımdan kendi masallarını ve Ribelyus adlı masal evreninde yaşananları naklederken başka hikayelere de misafir olur. Uzun lafın kısası masalların anlatılmayıp unutulmaya yüz tuttuğu bu yüzyılda yeniden masal anlatabilmek adına beyhude mücadeleye girmiş bir hayal kahramanıdır. Aynı zamanda anlatıla anlatıla günümüze kadar yolculuğuna devam eden masalların toplanması, derlenmesi ve arşivlenmesi gibi çalışmaları kendine görev addetmiştir. Muzip Masal Cini hem masal yazmak hem de unutulmaya yüz tutmuş masalları kayıt altına alıp arşivlemek üzerine hayat bulmuş bir hayali kahramanın gerçek dünya ile masalsı mücadelesidir.

Henüz Yorum Yapılmamış

Yorum Yapın

Eposta adresiniz yayınlanmayacak.