Yamamba – Japon Halk Masalı

Yamamba – Japon Halk Masalı

Yıllar önce bir sığır çobanı vardı. Bir gün bu sığır çobanı, balık satmak için dağların arasındaki çok uzak bir köye git­meyi plânladı. İneğinin sırtına birkaç kurutulmuş morina balığı bağladı ve uzun bir seyahate çıktığından şarkı söyleyerek yola düştü. Delikanlı, yürürken aniden birisinin “Hey!.. Hey!” diye bağırdığını işittiğinde ince bir tabaka hâlindeki kar taneleri fırıl fırıl dönmeye başladı.

Bu ıssız dağlarda kendisine kimin seslenmekte olduğunu merak ediyordu ve sesin geldiği tarafa baktı. Gördüğü şey onu şaşkına çevirdi: Korkunç bir dev, kendisine doğru geli­yordu ve ona sesleniyordu. Kulaklarına kadar açılmış geniş bir ağzı, uzun gümüşsü dikenli tel gibi saçları vardı ve kor gibi parlayan gözlerle delikanlıya dik dik bakıyordu. Bu kor­kunç görünüşlü yaratığa Yamamba denilirdi. Delikanlı, korktu ve ona bir balık fırlattı.

Yamamba, balığı bir atışta yutuverdi ve tekrar istedi: “Ba­na bir diğerini ver!”.

Genç sığır çobanı, itiraz etti: “Sana başka balık veremem. Gitmek ve onları köyde satmak zorundayım”. Fakat daha sonra yaratığın korkunç kırmızı ağzına baktı ve pes etmesi gerektiğini düşündü.

Yamamba, ikinci balığı da yutuverdi ve tekrar istedi: “Bir daha”.

Delikanlı, tekrar; ’’Veremem; gitmek ve bu balıktan sat­mak zorundayım” dedi.

Yamamba, ürkütücü bir sesle; “Eğer balığını bana ver­mezsen, seni yiyeceğim” dedi. Bu kez daha çok korktuğun­dan, sığır çobanı ona başka bir balık fırlattı. Fakat daha sonra dev; “Onların hepsini ver!” diye ona emretti. Zavallı sığır ço­banı, hayatından endişe ederek kurutulmuş morinaların hep­sini ona verdi ve dev bunları bir atışta yutuverdi. Sonra “İne­ği de” dedi ve cevap bile beklemeden hayvanı yakaladı. Ge­niş kırmızı ağzına koydu ve onu büsbütün yutuverdi. Hem bütün balıkları hem de ineği yiyip bitiren dev; “Hâlâ biraz açım. Sanırım seni de yiyeceğim.” dedi.

Genç sığır çobanı, dev tarafından yenilme fikrinden hiç hoşlanmadı. Bu yüzden şöyle dedi: “İneğimle uzun bir seya­hate çıkmıştım. Çok kirliyim. Bu hâlimle beni yiyemezsin. Ben, hemen şu dağın arkasındaki gölde yıkanacağım. Burada bekle”. Göle gider gibi yaptı, ancak bunun yerine koşabildiği yere kadar koşup gitti.

Dev, onu bekledi. Fakat geri dönmediğini görünce yalan söylemiş olduğunu ve kaçtığını anladı. Daha sonra peşine düştü. Yaratığın yaklaşmakta olduğunu işittiğinde, çalılıkla­rın içinde saklanıyordu. Nefesini tuttu, fakat bununla birlikte dev onu gördü. Ancak yine kaçmayı başardı. Fakat olabil­diğince hızlı koştuysa da dev daha hızlı koştu ve peşinden “Hey, hey! Bir dakika beklesene!” demeyi sürdürdü.

Çok geçmeden delikanlı, bir ev gördü ve hızla içeri gir­di. Tavan arasına gizlendi. Nefesini tuttu ve beklemeye ko­yuldu. Yamamba, peşinden hızla eve girdi. Etrafa göz gez­direrek “İnanılmaz bir şey! Tekrar evdeyim!” diye bağırdı ve ateşin kenarına oturdu.

Tavan arasına gizlenen sığır çobanı, bu sözleri işitince korkudan titremeye başladı. Yaratığın evindeydi. Dev, ineği ve balıkları silip süpürmesine rağmen delikanlıyı da yiyememiş olmasına kızgındı. Daha sonra dev, yüksek sesle: “Oh, ne yapsam ki? Hemen yatsam mı ki yoksa birkaç pirinç pastası mı yesem ki?” dedi.

Sığır çobanı, tavandan fısıldadı: “Pirinç pastası, pirinç pastası”.

Dev, bu sözleri işiterek; “A, ateş perisi birkaç pirinç pastası istiyor” dedi ve kızartmak için birkaçını ateşe koydu. Pastalar kızarırken bekliyordu, fakat uyuyakaldı. Güzel bir koku tavana yükseliyordu ve genç sığır çobanı çok acıkmıştı. Devin uyumakta olduğunu görünce, tavanda bulunan uzun bir sopayı peş peşe pastalara batırdı. Sonra bunları yemeye başladı.

Dev, onun pastaları ısırma sesiyle uyandı. “Benim pirinç pastalarımı kim yiyor? O bir faredir, o bir fare olmalı… Fa­relerden çok korkarım! Hemen gizlenmeliyim” diye çığlık attı ve gizlenecek bir yer aradı: “Eğer kazanın içine saklanırsam, emniyette olurum. Fare dökme demirden yapılmış kazanı kemiremez”. Böylece kazanın içine atladı ve kapağı ka­pattı.

Sonra sığır çobanı, tavandan çok dikkatli bir şekilde indi ve kazanın kapağının üzerine iri, ağır bir taş koydu. Ardından altında ateş yaktı. İçerisi korkunç bir şekilde ısınıyordu. Dev, daha fazla dayanamadı. Bağırarak kapağı itti ve dışarı fırladı. Bağırırken aceleyle yediği balıklar ve inek kulaklarına kadar açılan geniş kırmızı ağzından dışarı döküldü. Yanmalarla ya­ralanan ve korkudan çılgına dönen yaratık kaçtı, inek çobanı, daha sonra balıkları topladı. Onları tekrar ineğin sırtına bağ­ladı ve şarkı söyleyerek dağların ilerisindeki uzak köye doğru yoluna devam etti.

 

 

Japon Masalları

Yeni Kuşak Yayınları

Ankara/2000

Muzip Masal Cini

Masallar üzerine ve masallara dair her şeyi heybesine doldurmuş bir masalcıdır Muzip Masal Cini. Bu bakımdan kendi masallarını ve Ribelyus adlı masal evreninde yaşananları naklederken başka hikayelere de misafir olur. Uzun lafın kısası masalların anlatılmayıp unutulmaya yüz tuttuğu bu yüzyılda yeniden masal anlatabilmek adına beyhude mücadeleye girmiş bir hayal kahramanıdır. Aynı zamanda anlatıla anlatıla günümüze kadar yolculuğuna devam eden masalların toplanması, derlenmesi ve arşivlenmesi gibi çalışmaları kendine görev addetmiştir. Muzip Masal Cini hem masal yazmak hem de unutulmaya yüz tutmuş masalları kayıt altına alıp arşivlemek üzerine hayat bulmuş bir hayali kahramanın gerçek dünya ile masalsı mücadelesidir.

Henüz Yorum Yapılmamış

Yorum Yapın

Eposta adresiniz yayınlanmayacak.