Yılan ve Adam (Tarsus Masalı)

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde; develer tellal iken, pireler berber iken, bir gün adamın biri nedendir bilinmez düşmüş yollara. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. O sanmış ki çok gitmiş, meğer bir arpa boyu yol gitmiş. Yürümekten yorulunca bir incir ağacının allına oturmuş. Epey de acıkmış. Hemen bir ateş yakıp karnını doyurmuş. Karnı da doyunca artık yorgunluktan gözlerini açamaz olmuş. Derin bir uykuya dalmış. Bu arada yaktığı ateş ağacın kuruyan gövdesini sarmaya başlamış. Meğer ağacın dallarının birinde bir de yılan varmış. Zavallı yılan ateşin ortasında kalmış. Tıslamış  mıslamış derken adam uyanmış. Bakmış ki, ağacın dalında bir yılan var. Kendi kendine:

“Bir iyilik yapayım da şu zavallı hayvanı canlı canlı yanmaktan kurtarayım.” demiş ve bir değnekle yılanı yanan daldan yere indirmiş.

Ee yılan bu canını kurtardı diye adama minnet duyacak değil. Yapmış yine yılanlığını, biraz kendine gelir gelmez tıslamış:

“Yaktım senin çıranı insanoğlu. Şimdi seni sokayım da zevkle ölümünü seyredeyim.” demiş ve yolcuya saldırmış.

Neye uğradığını şaşıran adamcağız şaşkınlıkla:

“Ne yapıyorsun yılan kardeş? Ben senin hayatını kurtardım bana teşekkür edeceğin yerde öldürmek istiyorsun.” demiş.

Yılan tekrar tıslamış:

“Bana ne kardeşim, kurtarmasaydın. Sana kurtar diyen mi oldu? Ben şimdi seni sokayım da aklın başına gelsin.”

Adam bakmış ki, yılanın laftan anladığı yok. Başka bir çare düşünmüş. Demiş ki: “Bak yılan kardeş, yılanlar kimseye haksızlık yapmaz, insanoğlu onları böyle bilir. Gel üç kişiye soralım eğer seni haklı bulurlarsa beni sokarsın.”

Bu sözlerle kendini bir oldum sanan yılan tıslayarak:

“Olur, kabul ediyorum.” demiş. Böylece ikisi beraber düşmüşler yola. Derken çayırda otlayan bir öküzle karşılaşmışlar. Yılan öküze seslenmiş;

“Öküz kardeş- İşte durum böyle böyle. Söyle bakalım ben bu adamı sokayım mı?”

Öküz acı acı böğürmüş: “İnsanoğluna iyilik yapılmaz yılan kardeş. Ben senin yerinde olsaydım şimdiye çoktan sokardım.”
Yılan sevinçten dört köşe olmuş ve tekrar yola koyulmuşlar. Bir zaman daha gittikten sonra, bir su başında sulanan bir çakalla karşılanmışlar. Yılan tıslamış:

“Çakal kardeş, durumumuz böyleyken böyle. Şu adam beni yanmaktan kurtardı. Söyle bakalım ben bu adamı sokabilir miyim?”

Çakalın ağzı sulanmış:

“Ne demek yılan kardeş, tabi ki sokabilirsin. Benim gibi bir garibin de akşam yemeği çıkmış olur. Hemen sok bence.” demiş.

Yılan çakala teşekkür etmiş. Adama dönüp:

“Eğer bir kişi daha bana hak verirse oracıkta sokacağım seni.” demiş.

Adam çaresiz boynunu bükmüş, tekrar yola düşmüşler. Az gitmişler uz gitmişler, dereler tepeler aşmışlar ama bir tek kişiye bile rastlamamışlar. Yılan da sürünmekten sıkılmış. Adama demiş ki:
“Dua el insanoğlu, bu işten sıkıldım artık. Karşımıza çıkan ne derse hemen onu yapacağın”. Evetse evet, hayırsa hayır. Yeter artık bu işi bitirelim. Zaten herkes bana hak veriyor.

Neyse yola devam etmişler. Derken ansızın bir tilki çıkmış karşılarına. Yılan pek sevinmiş bu işe. Adamcağızın ise beti benzi atmış. Yılan tilkiye de durumu bir bir anlatmış. Adamcağız korkudan titremeye başlamış. Kurnaz tilki hemen durumu anlamış. Yılana demiş ki:

“Karar vermeden önce şu insanoğluna bir çift laf etmek istiyorum ama özel.”

Tilki adama yaklaşıp sessizce sormuş:

“Bak ortada hayatın söz konusu gel bu işi bağlayalım. Çok şey istemem merak
etme. Hayatına karşılık kırk tavuk yeter. Anlaştık mı?”

Ne desin adamcağız mecburen:

“Olur. İstediklerini vereceğim.” demiş.

Tilki sanki olayı bir de adamdan dinlemiş gibi yaparak:

“İkiniz de olayı anlattınız. Bana kalırsa burada sen haksızsın yılan kardeş. Adam senin hayatını kurtarmış sen ona ne yapıyorsun! O olmasaydı ateşin içinde yanıp gidecektin. Bence insanoğlunu sokmaya hiç hakkın yok.” demiş.

Yılan tilkinin bu cevabı üzerine:

“Madem öyle, ben de bu insanı sokmam. Böylece ödeşmiş oluruz. Haydi, şimdi hoş çakalın.” demiş.
Yılan kıvrıla kıvrıla akıp giderken tilki adama şöyle demiş:

“Ben görevimi yaptım. Hayatını kurtardım. Haydi, şimdi sen de sözünü tut ve
benim kırk tavuğumu getir.”

Adam kurtulduğuna sevinerek tutmuş köyün yolunu. Sağ salim varmış evine. Verdiği sözü hatırlayarak doğru kümese yürümüş. Kümese varınca:

“Adam sen de… İşim yok da kendi elimle kırk tavuğu tilkiye mi götüreceğim? Sanki senet mi yaptık? Ben kurtuldum ya tilkinin canı cehenneme. Onunla mı uğraşacağım.” demiş.

Geçmiş evine olurmuş. Ama içi bir türlü rahat etmiyormuş. İçinden:

“Ya bu tilki gelip herkese benim sözümü tutmadığımı anlatırsa ne yaparım ben?”

Diye geçirip huzursuz oluyormuş. Sonunda büyük bir çuval alıp köyden kırk tazı yakalamış. Hemen düşmüş yola ve nefes nefese varmış tilkinin yanına.

Tilki:

“Geldin demek benim de gözüm yollarda kalmıştı.” diye sırıtmış.

Adam:

“Geldim geldim tilki kardeş söyle bakalım tavukları tek tek mi istersin yoksa
hepsini birden mi salayım?” demiş.

Aç gözlü tilki:

“Hepsini salıver gitsin. Onları kaçarken yakalayıp yemek daha zevkli olur.” demiş.

Adanı kıs kıs gülerek çuvalı açmış ve kırk tazıyı birden salmış tilkinin üstüne. Tilki, tavuk beklerken tazıları karsısında görünce:

“Yazıklar olsun senin insanlığına.” demiş ve kaçmaya başlamış.

Tilki önde tazılar arkada başlamış bir kovalamaca. Onlar gözden kaybolunca
adam da sevinçle evine dönmüş. Tilki de dağdan geçmiş bayırdan geçmiş, yardan atlamış uçurumdan uçmuş, can havliyle izini kaybettirmiş.

Canını kurtaran tilki içinden:

“Alacağın olsun, ben de tilkiysem bunu senin yanına bırakır mıyım? Demek ki, sözünde durmazsın bak ben o tavuklarına ne yapacağını.” demiş.

O günden sonra tilki adamın kümesine bir dadanmış pir dadanmış. Kümesten
götürdüğü tavuğun haddi hesabı yokmuş. Ama hala o kırk tavuğun acısını unutamamış.
Masal da burada bitmiş.

 

Kaynak Kişi:  Fatma Belen

 

Tarsus Masalları

Hazırlayan: Öznur Kaya

Danışman: Prof. Dr. Ali Berat Alptekin

Konya 2007

Muzip Masal Cini

Masallar üzerine ve masallara dair her şeyi heybesine doldurmuş bir masalcıdır Muzip Masal Cini. Bu bakımdan kendi masallarını ve Ribelyus adlı masal evreninde yaşananları naklederken başka hikayelere de misafir olur. Uzun lafın kısası masalların anlatılmayıp unutulmaya yüz tuttuğu bu yüzyılda yeniden masal anlatabilmek adına beyhude mücadeleye girmiş bir hayal kahramanıdır. Aynı zamanda anlatıla anlatıla günümüze kadar yolculuğuna devam eden masalların toplanması, derlenmesi ve arşivlenmesi gibi çalışmaları kendine görev addetmiştir. Muzip Masal Cini hem masal yazmak hem de unutulmaya yüz tutmuş masalları kayıt altına alıp arşivlemek üzerine hayat bulmuş bir hayali kahramanın gerçek dünya ile masalsı mücadelesidir.

Henüz Yorum Yapılmamış

Yorum Yapın

Eposta adresiniz yayınlanmayacak.