Evvel zaman içinde deve tellal iken yaşadığı Kaz dağında bir tilkiyle tanışmış. Ormanda yürürlerken sıska bir çakal çıkmış önlerine. İyi kalpli deve çakalın haline üzülmüş ve tilkiyle çakal devenin kılavuzluğunda yiyecek aramaya koyulmuşlar. Dağ bayır gezinirlerken deve çok güzel türlü otlarla karnını doyurup güçlenmiş, ama tilkiye çakal av bulamaz olmuşlar. Çakal, arkadaşı tilkinin kurnazlığına güvenerek bir çare bulmasını istemiş. Tilki de açlıktan kıvrandığı için vahşi arkadaşının gücüne güvenerek,
-“Çakal kardeş” demiş, “biz av bulamazken deve gittikçe semirdi. Onu yemekten başka çaremiz kalmadı. Besili bir deveden daha güzel av mı olur?”
Deveyi oyuna getirmek için tilkinin aklına bir fikir gelmiş ve onlara bir bahis önermiş:
-Üçümüz de bugüne kadar yediği şeylerin adını saysın. Eğer hangimiz sayamazsa öbürleri onu yesin. Saf deve bunun bir oyun olduğunu sanarak kabul etmiş.
Tilki hemen çakala dönerek sormuş:
-Say bakalım çakal kardeş, neler yediğini.
Çakal hemen sayıvermiş avlarını:
-Kaz, tavuk, ördek, tavşan.
Tilki de eklemiş hemen ardından:
– Tavuk, kaz, üzüm, tavşan.
Sıra deveye gelmiş. O da “ot yerim” deyince,
– “Olmaz,” demişler, “hangi otları yediğini saymazsan kaybedersin ve seni yeriz.”
Deve, sonunda bunun bir oyun olmadığını, kendisine kurulan bir tuzak olduğunu anlamış. Biraz düşündükten sonra boynunu bükmüş:
– Yediğim otların adlarını bilmiyorum, siz kazandınız. Ama beni yemeden önce nalımda yazılı olan babamın vasiyetini bileyim de öyleyim. Benim okuma yazmam yok, siz okur musunuz bana?
Ağzı sulanan çakal sevinçle öne atılmış ve yaklaşıp devenin nalına dikmiş gözlerini. Çakalın tam hedefte olduğunu yandan izleyen deve de öyle şiddetli bir çifte savurmuş ki, çakal beş-altı metre ötedeki kayaya çarpıp parça parça olmuş.
Olayı şaşkınlıkla izleyen tilki korkuyla ormana kaçmış ama orada bir tuzağa yakalanmış. Kötü arkadaşlarından kurtulan deve de adını bilmediği bin bir türlü otlarla bezeli Kaz Dağı’nın tepesine doğru yola koyulmuş.
(Alican Dede’den)
Sarı Kız ve Kazdağı Masalları
Hazırlayan: Cansever Eyüboğlu
Mayıs 2008
Simge Yayın